Skip to main content

Medyada Biz

 

 

Uluslararası Medyada Biz

 

2014 yılından haberler:

• Çeyiz sandığına kilitlenen çocukluklar
(Özgür Gündem, 8 Mart 2014)

• Kürtaj hakkında son durum ne? 
( Evrensel Gazetesi – Mart 2014)

• KEİG üyesi örgütler Ankara’da kreş taleplerini tartıştı
(Keig – Ocak 2014)

• Sabancı Vakfı’ndan Sivil Topluma Destek Yedinci Yılında
(dha.com.tr – Ocak 2014)

• KEİG Platformu’na üye olan kadın örgütleri, kadın örgütleri kreş taleplerini tartıştı. 
(KA – DER- Ocak 2014)

• Derya, yaz aylarında öğrenci burslarının kesilmesini eleştirdi 
(kibris724.com – Şubat 2014)

• FEMA’nın “Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı” Atölyeleri Başlıyor
(gazeddakibris.com – Ocak 2014)

• DOSYA- 8 Mart ve kadın mücadelesi 
(alternatifsiyaset.net – Mart 2014)

• Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı Atölyeleri Başlıyor
(yeniduzen.com – Ocak 2014)

• KADININ İNSAN HAKLARI EĞİTİM PROGRAMI (KİHEP) 2. GRUP İÇİN BAŞVURULAR BAŞLADI!
(Antalya Kadın Danışma Derneği – Şubat 2014)

• Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan için kadın örgütleri ve akademisyenlerden imza kampanyası
(Barış İçin Kadınlar – Ocak 2014)

• Kihep – Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı
(Martı Gazetesi – Şubat 2014)

• Tunus Anayasası, Kadınlar ve Türkiye 
(Kazete – Mart 2014)

2013 yılından haberler:

• Türkiye’de Devlet – Sivil Toplum Örgütleri İlişkisi – Pınar İlkkaracan
(Kazete, Mart 2013)

• New Year’s resolutions should include gender employment gap
(todayszaman.com – Ocak 2013)

• DEMOKRASİ BAROMETRESİ Türkiye’nin ifade özgürlüğü sorunu
(boell.org – Ocak 2013)

• Kürt meselesinin çözümüne ilişkin algılar, aktörler ve süreç 
(www.boell.org – Ocak 2013)

• ICPD 20 Platformu ilk toplantısı yapıldı
(Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV) – Ocak 2013)

• TBMM Soru Önergesi
(tbmm.org.tr – Ocak 2013)

• Hakkari’de “Kadın Olmak” Çalıştayı 
(adiyaman24.com – Şubat 2013)

• Kadınların toplumdaki yeri çalıştayda ele alınıyor 
(Zaman Gazetesi – Şubat 2013)

• DAKA (Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı)’nın “Hakkari’de Kadın Olmak” Çalıştayına Katılan Konuklara Yemek Verildi.
(Hakkari Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü – Şubat 2013)

• Hakkari’de “Kadın Olmak” Çalıştayı 
(haberler.com – Şubat 2013)

• Hakkari’de “Kadın Olmak” Çalıştayı 
(hakkari.aile.gov.tr – Şubat 2013)

• Hakkari’de “Kadın Olmak” Çalıştayı 
(yuksekovahaber.com – Şubat 2013)

• Hakkari’de “Kadın Olmak” Çalıştayı başladı
(odatv.com – Şubat 2013)

• Hakkari’de “Kadın Olmak” Çalıştayı
(trakyahaberleri.com – Şubat 2013)

• Hakkari’de “Kadın Olmak” Çalıştayı başladı 
(BUGÜN Gazetesi – Şubat 2013)

• Bir kadının gözünden KİHEP
(Haber Türk – Şubat 2013)

• KİHEP’te işlem tamam
(haberler.com – Şubat 2013)

• Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı tamamlandı
(memurlar7.net – Şubat 2013)

• Çeyiz sandığına kilitlenen çocukluklar
(yeniulkehaber.com – Mart 2013)

• KİHEP’ten kadınlara diploma
(Osmangazi Belediyesi – Şubat 2013)

• Bursalı Kadınlar Haklarını Biliyor
(haberler.com – Şubat 2013)

• Türkiye’de kadın olmak 
(Cumhuriyet Gazetesi – Şubat 2013)

• Bursalı Kadınlar Haklarını Biliyor
(wanhaber.com – Şubat 2013)

• Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı tamamlandı
(haberimport.com – Şubat 2013)

• Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı tamamlandı
(tarim2023.com – Şubat 2013)

• Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı tamamlandı
(dursunbey.com – Şubat 2013)

• Bursalı Kadınlar Haklarını Biliyor
(renklihaber.net – Şubat 2013)

• Bursalı Kadınlar Haklarını Biliyor
(OLAY – Şubat 2013)

• Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı tamamlandı
(dogurehberi.com – Şubat 2013)

• Bursalı Kadınlar Haklarını Biliyor
(malatyagercek.com – Şubat 2013)

• Domestic violence persists despite women’s cry for protection
(todayszaman.com – Mart 2013)

• All Women Need to Lean in, Including Women of Turkey
(The World Post – Mart 2013)

• GÖNÜLLERİNCE KUTLADILAR 
(Şehir Gazetesi – Mart 2013)

• Kadın Çalışmaları Şube Müdürlüğü
(İzmir Belediyesi – Mart 2013)

• Cinsel haklar insan hakkıdır
(Mor Çatı – Mart 2013)

• GÖÇ ETMEK İSTEMİYORUZ-KAHDEM 8 MART 2013 BİLDİRİSİ
(KAHDEM – Mart 2013)

• Ankara’da Kadınlar 8 Mart’ta Özgürlük Ve Barış Için El Eleydi!
(ilericikadinlar.org – Mart 2013)

• Sosyal Medya ve İfade Özgürlüğü Konferansı
(tr.boell.org – Mart 2013)

• “Kadının İnsan Hakları Eğitimi Programı” Konulu Konferans Gerçekleşti
(Adnan Menderes Üniversitesi- Mart 2013)

• Birleşmiş Milletler’den sıcak haberler 
(Kazete – Nisan 2013)

• Kadınlar “haklarını” öğreniyor 
(Kazete – Mayıs 2013)

• VAKAD’ıma dokunma 
(Kazete – Mayıs 2013)

• Wanda Nowicka, vicepreședinta Parlamentului polon: Știu că femei migrante din Moldova lucrează în Polonia fără asigurări sociale și medicale
(Ziarul de Garda – Temmuz 2013)

• Karabağlar’da Kadınlar Haklarını Öğrendi
(habervan.com – Temmuz 2013)

• Kadının İnsan Hakları Derneği: “Derya’yı destekliyoruz”
(Kıbrıs Postası – Ağustos 2013)

• “Derya’yı destekliyoruz”
(yeniduzen.com – Ağustos 2013)

• TÜRKİYE KADININ İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DERYA’YI DESTEKLEDİKLERİNİ AÇIKLADI
(kibristime.com – Ağustos 2013)

• Turkey’s Women Strike Back
(The New York Review of Books – Temmuz 2013)

• KKTC Meclisi olaylı açıldı: Yemini ‘erkek egemen’ buldu, kendi yeminini okudu
(Radikal – Ağustos 2013)

• KKTC Meclisinde Doğuş Derya’dan eşitlikçi ve feminist yemin!
(Muhalefet – Ağustos 2013)

• Work – Family Balance Policy alla Turca
(Feminist Economics Posts, İpek İlkkaracan – Kasım 2013)

• Kadının İnsan Hakları Derneği Basın Açıklaması
(everywheretaksim.net – Haziran 2013)

• Devletten kadının adı siliniyor mu?
(bianet.org – Aralık 2013)

• Devletten kadının adı siliniyor mu? 
(Hürriyet Gazetesi – Aralık 2013)

• NGO – Women for Women’s Human Rights
(Africamideast – Aralık 2013)

• KADININ İNSAN HAKLARI EĞİTİCİ EĞİTİMİ (KİHEP) BAŞLADI
(TEKGIDA-İŞ Sendikası – Eylül 2013)

• KİHEP kadınları kahvaltıda bir araya geldi 
(marmarisguncel.com – Ekim 2013)

• Belediyemizden “KİHEP Eğitimi”
(Doğubayazıt Belediyesi – Kasım 2013)

• Bazid’de KİHEP Eğitimi
(Özgür Gündem – Kasım 2013)

• KİHEP (Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı
(Yalova Ticaret ve Sanayi Odası – Haziran 2013)

• BELEDİYE “KİHEP EĞİTİMİ”
(Doğubayazıt Narinkale Gazetesi – Kasım 2013)

• Doğubayazıt Belediyesi KİHEP eğitimine başladı
(Ağrı Güncel Gazetesi – Kasım 2013)

• KİHEP’te işlem tamam
(bursadabugun.com – Şubat 2013)

• Bağlar Belediyesi Kardelen Kadın Evi’nden Yeni Bir Proje…
(Bağlar Belediyesi – Ekim 2013)

• Kadın ve İnsan Hakları
(diyarbakirsoz.com – Ekim 2013)

• “Haklarımızı Öğreniyoruz” Projesi
(suheylauzuneser.wordpress.com – Mart 2013)

• TMMOB KADIN KURULTAYI İZMİR VE DENİZLİ YEREL ÇALIŞTAYLARI DÜZENLENDİ
(TMMOB – Mayıs 2013)

• Türkiye Kadının İnsan Hakları Derneği’nden D.Derya’ya Destek
(gundemkibris.com – Ağustos 2013)

• ICPD+20 and the post-2015 seen from Turkey: a discussion with Pinar Ilkkaracan
(EURO NGO’s – Temmuz 2013)

• The Versace Harem 
(slate.com – Mayıs 2013)

• UN: Abortion rights are under attack in Eastern Europe
(rawstory.com – Temmuz 2013)

• Taksim Dayanışması Bileşenleri (taksimdayanisma.org – Haziran 2013)

• MİLLETVEKİLİ DERYA’YA DESTEK
(kibris724.com – Ağustos 2013)

• Kadın istihdam paketi: Babalar nerede?
(Kazete – Ekim 2013)

• Tayyipsiz, tacizsiz bir yaşam için sokağa!
(haberlink.com – Kasım 2013)

• ‘Derya aleyhine saldırgan tepkilerden kaygı duyuyoruz’
(haberkibris.com – Ağustos 2013)

• Türkiye’de ‘Kızlı-Erkekli Ev’ Tartışması
(Amerika’nın Sesi – Kasım 2013)

• Gözaltında Kadınlara Yönelik Cinsel Taciz ve Saldırılara Sessiz Kalmıyoruz!
(Sosyalist Feminist Kolektif – Temmuz 2013)

• Sabancı Vakfı, 2013 Yılında 9 Yeni Projeyi Destekleyecek
(sirkethaberleri.com – Temmuz 2013)

• Kadının İnsan Hakları Derneği – Taksim Gezi Direnişi Kamuoyu ve Basın Açıklaması
(Taksim Platformu – Haziran 2013)

• Belediyemiz Kadın İnsan Hakları Eğitimi’nde
(Doğubayazıt Belediyesi – Eylül 2013)

• Kadının Soyadı-AİHM Kararı/Türkiye Mahkumiyeti
(KAHDEM – Eylül 2013)

• “Erdoğan yargılansın” diye yürüyorlar
(odatv.com – Kasım 2013)

• KADIN CİNAYETLERİNE KARŞI İSYANDAYIZ 
(kadincinayetlerineisyandayiz.blogspot.com.tr – Kasım 2013)

• KADIKÖY KENT KONSEYİ KADIN MECLİSİ 
(Kadıköy Kent Konseyi Kadın Meclisi – Kasım 2013)

• Taksim Gezi Parkı Koalisyonunu Görelim!
(haksozhaber.net – Haziran 2013)

• BELEDİYEDEN, KADIN İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ
(Doğubayazıt Narinkale Gazetesi – Eylül 2013)

• Sabancı Vakfı, Bu Yıl 9 Yeni Projeyi Destekleyecek
(sondakika.com – Temmuz 2013)

• Karabağlar’da Kadınlar Haklarını Öğrendi 
(Ege’nin Sesi – Temmuz 2013)

• Kadınlar ve LGBTT’ler Cinsel-Bedensel Hakları İçin Sokakta
(teylosohbet.com – Ağustos 2013)

• Türkiye’de kadınların toplumsal olaylara tepkisi artıyor
(Hürriyet Gazetesi – Ağustos 2013)

• Van Kadın Derneği’ni Hedef Alan Kapatma Davası Bugün Görüldü
(KAOS GL – Nisan 2013)

• Kritik 24 saat…
(kuyerel.org – Haziran 2013)

• Son hücreme kadar direneceğim 
(hurbakis.org – Kasım 2013)

• KADINA FARKLI BİR BAKIŞ
(vansiyaseti.com – Aralık 2013)

• İslam aliminin hamilelik hakkındaki yorumları eleştiriliyor
(turkey.setimes.com – Ağustos 2013)

• KADIN CİNAYETİ DAVASINA BAKANLIK KATILAMADI
(ruhsardemirel.net – Ağustos 2013)

• Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Eğitici Eğitimine Katılıyoruz!
(yeniduzen.com – Ekim 2013)

• Doğuş Derya, feminist mücadeleyi Meclis’e taşıyacak
(Vagus Tv – Ağustos 2013)

 

2012 yılından haberler:

• Evren Mahallesi Toplum Merkezi
(İnsan Sağlığı ve Eğitim Vakfı – İNSEV- Ağustos 2002)

• Terzilikte kıvırma payı
(Cumhuriyet, 1 Temmuz 2012)

 

2011 yılından haberler:

• En yaygın kadın mesleği tam zamanlı ev kadınlığı
(Akşam Gazetesi, 18 Haziran 2011)

• Dünyayı sarsan Türk kadını!
(Haberturk, 8 Mart 2011)

• Kadın istihdamı: İşte somut öneriler
(Hürriyet, 16 Ocak 2011)

 

2010 yılından haberler:

• Türkiye’nin BM’de Oylamaya Katılmamasından Kaygılıyız!
(Kaos GL, 29 Aralık 2010)
(Sesonline, 29 Aralık 2010)

• KADINLARIN “CİNSEL BEDENSEL HAKLARI”, AKP ve CHP!
(Bedri Baykam web sitesi, 16 Kasım 2010)

• Feministlerden Erdoğan′a yanıt
(Gerçek Gündem, 11 Kasım 2010)

• “Cinselliğimiz, Bedenimiz ve Şiddetle Mücadelemiz Politiktir”
(Lambdaistanbul, 10 Kasım 2010)

• HÜR DOĞDUK, HÜR YAŞAR MIYIZ?
(Anne Olunca Anladım, 10 Kasım 2010)

• Kadınlar ve LGBTT′ler Cinsel-Bedensel Hakları İçin Sokakta
(BİA Haber Merkezi, 9 Kasım 2010)

• Panel: Cinselliğimiz, Bedenimiz ve Şiddetle Mücadele
(Savaş Karşıtları, 9 Kasım 2010)

• Hür Doğdum Hür Yaşar mıyım?
(KAOS-GL, 5 Kasım 2010)

• Yaratılışımız farklı bayan!
(Birgün Gazetesi, 17 Ekim 2010)

• Okullaşmada ‘annelik’ vurgusu tartışma yarattı
(Milliyet, 14 Ekim 2010)

• ERDOĞAN ve KADINI (Sema Özdemir)
(Kolektif Kadın Blog, 25 Temmuz 2010)

• Başbakan taleplerini duymadı
(Günlük Gazete, 20 Temmuz 2010)

• İlkkaracan: Başbakan “Yapamam” Dedi Ama Taleplerimizde Israrcıyız
(Bia Haber Merkezi, 19 Temmuz 2010)

• Kürt Kadın Dernekleri Evet′çi
(Siirtce.net, 19 Temmuz 2010)
• Kadınlar Başbakan′dan somut adım istedi
(EHA, 19 Temmuz 2010)

• Başbakan Kadınları Dinledi, Reddetti, Akıl Verdi
(Haber Fabrikası, 19 Temmuz 2010)

• Zozan Özgökçe: Başbakan Öneri Almadı, Had Bildirdi
(Savaş Karşıtları, 19 Temmuz 2010)

• Kadınlar ′barış noktası′ kurdu
(Ağıreserhildan.net, 19 Temmuz 2010)

• Anneliğin ideolojisi olmaz
(Özgür Radyo, 18 Temmuz 2010)

• Açılımı kadınlara anlattı!
(Gaziantep Güneş Gazetesi, 18 Temmuz 2010)

• Kadın kurumlarıyla “açılım” toplantısı başladı
(EHA, 18 Temmuz 2010)

• İlkkaracan: Açılımın İlk Koşulu, Seçim Barajının Düşürülmesi
(Bia Haber Merkezi, 16 Temmuz 2010)

• Kadın Örgütleri Başbakanla Kürt Sorununu Konuşacak
(Savaş Karşıtları, 16 Temmuz 2010)

• Kadın Örgütleri Başbakanla Kürt Sorununu Konuşacak
(Bia Haber Merkezi, 15 Temmuz 2010)

• İSRAİL DEVLETİ′NIN UYGULADIĞI SİDDETİ VE SALDIRGAN POLİTİKALARI KINIYORUZ
(Işık Binyılı Web Sitesi, 1 Haziran 2010)

• Kadınların önerisi OMBUDSWOMAN!
(Akşam Gazetesi, 29 Mayıs 2009)

• İstihdam Genelgesi Olumlu, Sırada Kreş ve Ebeveyn İzinleri Var
(Bia Haber Merkezi, 26 Mayıs 2010)

KADININ HALA ADI YOK
(ELLE Dergisi, Mart 2010)

İlkkaracan: Pozitif Ayrımcılık Yetmez Fiili Eşitlik İstiyoruz
(Bia Haber Merkezi, 22 Mart 2010)

• Pınar İlkkaracan: 3000 kadın ayaklanıp BM’nin kapısını çalınca hükümetler kadın haklarının insan hakları olduğunu nihayet kabul etti!
(Yenidüzen Gazetesi, 3 Ocak 2010)

 

2009 yılından haberler:

• Türkiye′de kadınlar cinsiyet eşitsizliğinin uçurumunda
(Qantara-İslam dünyasıyla diyalog, 2009)

• Cinsiyet eşitliği konuşuluyor
(Kıbrıs Star Gazetesi, 15 Aralık 2009)

• Kadın istihdamı artsa ne kriz kalırdı ne de yoksulluk
(Hürriyet İK- Yenibiris, 5 Aralık 2009)

• DEVLET ÖLDÜRME HAKKINI ERKEĞE VERİYOR
(Birgün Gazetesi, 11 Kasım 2009)

• HAKSIZ TAHRİK İNDİRİMİNE SON!
(Günlük Evrensel Gazetesi, 11 Kasım 2009)

• Haksız tahrik indirimi kaldırılsın
(Günlük Gazete, 11 Kasım 2009)

• “HAKSIZ TAHRİKTEN NAMUS SAVUNMASINI ÇIKARIN!”
(Birgün Gazetesi, 11 Kasım 2009)

• Utanıyorum!
(Yeşil Gazete, 10 Kasım 2009)

• 11 Ülkede Kadınlar ve LGBTT′ler Sokağa Çıktı
(Bianet, 10 Kasım 2009)

• Beyoğlu′nda ′tahrik indirimleri′ni protesto eylemi
(Radikal, 10 Kasım 2009)

• KADINLAR HAKSIZ ′TAHRİK İNDİRİMİ′Nİ PROTESTO ETTİ
(Doğan Haber Ajansı, 9 Kasım 2009)

• Beden Benim Kime Ne!
(Radikal 2, 8 Kasım 2009)

• Haksız tahrik maddesine karşı kampanya
(Atılım Gazetesi, 5 Kasım 2009)

• Türkiye kadına ayrımcı
(Günlük Gazete, 7 Ekim 2009)

• Daha çok çalışıp daha az para alıyor
(Günlük Gazete, 6 Ekim 2009)

• Türkiye kadınsız “gelişiyor”

• İkinci Haber
(Radikal, 6 Ekim 2009)

• Müslüman toplumlarda cinsel sorunlar tartışıldı
(Atılım Gazetesi, 16 Eylül 2009)

• Cinsel haklar tartışılacak
(YÜKSEKOVA HABER, 14 Eylül 2009)

• Cinsel Haklar ve Politik Halleri Tartışılacak
(Bia Haber Merkezi, 14 Eylül 2009)

• Türkiye’de Cinsel Haklar ve Siyaset paneli
(Uçan Spürge Kadın Haber Sitesi, 11 Eylül 2009)

• Cinsellik Enstitüsü İstanbul’da başlıyor
(KAOS-GL, 9 Eylül 2009)

• Kadınını ve aydınlığı eve kapatan Türkiye..
(Gözlem Gazetesi, 17 Temmuz 2009)

• “Oha!” Dedirten Tepkiler…
(Cumhuriyet, 14 Haziran 2009)

• ′Başbakan′a cinsiyet eğitimi verilmeli
(Radikal, 12 Haziran 2009)

• Kadınlar, Bakan Kavaf′a tepkili
(Hürriyet, 12 Haziran 2009)

• Türkiye AİHM′e uymak zorunda!
(Akşam Gazetesi, 11 Haziran 2009)

• ′Devletin zirvesine de cinsiyet eğitimi verilsin′
(NTVMSNBC, 11 Haziran 2009)

• Hükümet AİHM Kararını, Kadınlar Hükümeti “Utanç Verici” Buluyor
(Bia Haber Merkezi, 11 Haziran 2009)

• “AİHM Kararı Hükümeti Erkek Şiddetiyle Mücadele için Seferber Etmeli”
(Bia Haber Merkezi, 11 Haziran 2009)

• Bakan Kavaf′a kadın derneklerinden tepki
(İhlas Haber Ajansı, 11 Haziran 2009)

• Uzmanlar Demokratik ve Eşitlikçi Çocuk Eğitimini Tartıştı
(Bia Haber Merkezi, 11 Haziran 2009)

• Seçimlerde kadınların isyanı
(Hürriyet, 11 Haziran 2009)

• ′Bakan Kavaf′ın açıklamaları üzücü′
(NTVMSNBC, 11 Haziran 2009)

• Uzmanlar Demokratik ve Eşitlikçi Çocuk Eğitimini Tartıştı
(İstanbul Mülkiyeliler Vakfı, 11 Haziran 2009)

• “AİHM Kararıyla Türkiye Tüm Kadınları Korumak Zorunda”
(Bia Haber Merkezi, 10 Haziran 2009)

• Nahide Akgün kazandı ama sevinemedi!
(NTVMSNBC, 10 Haziran 2009)

• Kadınlar da kariyer yapsın demek kolay!
(Sabah, 9 Haziran 2009)

• Gerileyen Kadın İstihdamı önlenebilecek mi?
(Kazete, 2 Haziran 2009)

• İran′da Kadın Hakları Adına Sonu Olmayan Bir Kampanya
(Bia Haber Merkezi, 1 Haziran 2009)

• Kadınların işteki varlığı tam eşitlikten geçiyor
(Birgün, 1 Haziran 2009)

• Çalışan kadın ′ebeveyn izni′ ve kreş istiyor
(Zaman, 31 Mayıs 2009)

• Ya iş ya aile ikilemine son!
(Gündelik, 31 Mayıs 2009)

• İş ve aile yaşamı nasıl barışır?
(Radikal, 30 Mayıs 2009)

• Kadın istihdamındaki gerileme nasıl önlenir?
(Milliyet, 29 Mayıs 2009)

• İş yaşamındaki toplumsal cinsiyetçilik tartışıldı
(Günlük, 29 Mayıs 2009)

• Çalışmak hak mı ceza mı?
(NTVMSNBC, 28 Mayıs 2009)

• Dünyadan Aile-İş Yaşamını Uzlaştırma Politikaları Tartışılıyor
(Bia Haber Merkezi, 28 Mayıs 2009)

• Horozlar ve tavuklar…
(Yeni Şafak, 23 Mayıs 2009)

• Uzmanlar Kadın İstihdamını Tartışıyor
(Birgün Gazetesi, 23 Mayıs 2009)

• İş ile evi uzlaştırmanın yolları
(Hürriyet, 23 Mayıs 2009)

• Uzmanlar Türk kadını için İstanbul′a geliyor
(CNNTURK, 22 Mayıs 2009)

• Kadınlar güçlerini birleştiriyor
(Tempo24, 22 Mayıs 2009)

• 140 Milyon Sünnetli Kadın Nerede Yaşıyor?
(Yeni Nesil Gazetesi, 22 Mayıs 2009)
• Kız okulu cinsiyetçi düzeni pekiştirir
(NTVMSNBC, 7 Mayıs 2009)

• Erkek Arkadaşı Olan Kadınların Öldürülmesini Meşru Görüyor
(NTVMSNBC, 28 Nisan 2009)

• Türkiye’de Kadının İş Hayatına Katılımını Örfler Olumsuz Etkiliyor
(Zaman Gazetesi, 7 Mart 2009)

• Kadın İstihdam Oranı Düşük
(8 Sütun, 6 Mart 2009)

• Türkiye’de Kadın İstihdam Oranı Düşük
(Haber 7, 6 Mart 2009)

• Kadın-Erkek Eşitliği Ölü Doğdu
(Radikal Gazetesi, 13 Şubat 2009)

• Komisyonun Adı Fırsat Eşitliği Olursa Amaç Sapar
(Taraf Gazetesi, 12 Şubat 2009)

• Komisyondan Sonra Hedef Eşitlik Çerçevesi
(Bia Haber Merkezi, 10 Şubat 2009)

• Eşitlik Komisyonu, Kadınların 10 Yıllık Mücadelesiyle Meclise Geldi
(Bia Haber Merkezi, 9 Şubat 2009)

 

2008 yılından haberler:

• Müslüman Kadınların Sesi Açılıyor
(Newsweek Türkiye, 28 Aralık 2008)

• Kadın Ve İstihdam Sorunlarına Çözüm Arayışı
(Pal Haber/CNNTURK, 21 Temmuz 2008)

• “Hayasızlık Suçu”nu Anlamaya Çalıştık
(NTVMSNBC, 26 Haziran 2008)

• Kızlara Gurbette De Zoraki Evlilik
(Radikal, 13 Haziran 2008)

• Bir insan hakkı ihlali: Zorla evlilik
(Kurd Show, Haziran 2008)

• Diyanet “Kadın Hakları” Metnini Yumuşatacak
(NTVMSNBC, 14 Mart 2008)

• “Üç Çocuk” Ortada Mı Kalacak?
(NTVMSNBC, 11 Mart 2008)

• Güldünya Kadın Derneği Açıldı
(Türk Medya, 12 Mart 2008)

• Yasalar Uygulansın Diye Kadınlar Davalara Müdahil Olmak İstiyor
(Bia Haber Merkezi, 7 Mart 2008)

 

2007 yılından haberler:

• ′Hukuk Ayıbı′ Kadınları Ayağa Kaldırdı 
(NTV MSNBC, 16 Aralık 2007)

• Anayasada Kadının İnsan Hakları 10 Yıl Geriye Gidiyor 
(Bia Haber Merkezi, 10 Aralık 2007)

• Yargıtay′dan Açıklama Var
(Radikal, 29 Kasım 2007)

• Yargıtay′a Göre ′Tahrik′ TCK′ya Göre ′Tecavüz′ 
(Radikal, 27 Kasım 2007)

Kadın örgütleri İbo’ya karşı ayaklandı
(Yorumla.net, 7 Kasım 2007)

• Kadınlar Korunmak Değil Eşitlik İstiyor, “Biz Kendimizi Koruruz”
(Bia Haber Merkezi, 24 Ekim 2007)

• Kadın Haklarının Nobel′i Türkiye′ye
(Yeni Şafak, 18 Ekim 2007)

• Türk Kadın Hareketi Ödüllendirildi
(Radikal, 18 Ekim 2007)

• Pınar İlkkaracan′a Kadın Hakkı Ödülü
(Haber 7, 17 Ekim 2007)

• Ruanda Eylemi
(Posta, 7 Ekim 2007)

• Ruanda′ya Bir İki
(Cumhuriyet, 7 Ekim 2007)

• Ruanda′ya faks çekemediler
(Bakterim.net, 7 Ekim 2007)

• Ruanda′ya faks çekemediler
(Milliyet, 7 Ekim 2007)

• Anayasaya Kadın Eli Değecek
(Radikal, 3 Ekim 2007)

• Kadınlar ve Anayasa Değişikliği
(Kent Haber, 3 Ekim 2007)

• Kadınlar Anayasa Değişikliğine Müdahele Etti
(NTVMSNBC, 3 Ekim 2007)

• Başbakan′ın Üslubu Yanlış
(Milliyet, 3 Ekim 2007)

• KADININ İNSAN HAKLARI EĞİTİM PROGRAMI′NDAN EFSA KURANER: Kadınlar parlamentoda temsil edilmeye değer görülmüyor
(Birgün Gazetesi, 17 Haziran 2007)

• Şiddet Mağduru Kadınların Tedavisine 5.1 Milyar Dolar Gidiyor
(Hürriyet, 18 Mayıs 2007)

 

2006 yılından haberler:

• Töre Kurbanı
(Milliyet, 24 Ekim 2006)

• KİK, Kadın ve İstihdamı İkinci Kez Tartıştı
(Bia Haber Merkezi, 15 Ağustos 2006)

• Kadın Örgütleri Bakanla Diyaloğu Önemsiyor

(Bia Haber Merkezi, 7 Temmuz 2006)
• Çubukçu Sonunda Kadın Örgütleriyle Görüştü
(Bia Haber Merkezi, 7 Temmuz 2006)

• AKP Tüzüğü “Ürün İhraç Edilmeli” Diyor
(Bia Haber Merkezi, 18 Mayıs 2006)

• BAKAN, KADINLARA AÇTIĞI DAVAYI KAYBETTİ
(Birgün Gazetesi, 18 Nisan 2006)

• Kadın Örgütleri Beraat Etti, Çubukçu Vazgeçti
(Bia Haber Merkezi, 18 Nisan 2006)

• İslamcı ve Katolik Sağ Cinsellikte Uzlaştı

• (Bia Haber Merkezi, 27 Mart 2006)
• Kadın örgütleri-Çubukçu davası ertelendi
(Uçan Süpürge, 1 Mart 2006)

• Çubukçu, Kadın Örgütlerini Şikayet Etti
(Bia Haber Merkezi, 14 Şubat 2006)

• Kadın Örgütlerinden Muhtıra Gibi Protesto
(Bia Haber Merkezi, 13 Şubat 2006)

• Kadın örgütleriyle değil bazı kadınlarla sorunum var
(Hürriyet, 12 Şubat 2006)

• Mehmet′e Zorla Cinsel Muayene Kadın Derneklerini Kızdırdı
(Sabah, 27 Kasım 2005)

• Şiddetsiz Hayat Mümkün
(Radikal, 12 Kasım 2005)

• Evimizdeki Vahşet
(Hürriyet, 12 Kasım 2005)

• Aile İçi Şiddet Takibi En Güç Suç
(Hürriyet, 12 Kasım 2005)

• Gelecekte Kadına Yönelik Şiddet Yok
(Bia Haber Merkezi, 11 Kasım 2005)

• Çubukçuyla Kadınların Randevusu Aralıkta
(Bia Haber Merkezi, 25 Eylül 2005)

• Bakan Çubukçu: Kadınlara Davayı Savcı Açtı
(Bia Haber merkezi, 5 Temmuz 2010)

• İşimiz Bitmedi Sekiz Madde Daha Var
(Hürriyet, 11 Haziran 2005)

• TCK′da 30 Yere Kadın Eli Değdi
(Radikal, 30 Mayıs 2005)

• İslam Ülkeleri Kadın Haklarını İstanbul′da Masaya Yatırdı
(Sabah, 5 Nisan 2005)

• Takipçi Olmak
(Cumhuriyet, 3 Nisan 2005)

• Türkiye Gölge Raporu
(Gazetem.Net, 15 Mart 2005)

• Kadınların Gözü Avrupa′da
(Aksiyon, 7 Mart 2005)

• Bush′un Kürtaj İnadı
(Bia Haber Merkezi, 1 Mart 2005)

İmzacısı Olduğumuz Açıklamalar:

2014 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”ISRRC – NGO Joint Statement at HRC“]

JOINT NGO STATEMENT
26th session of the Human Rights Council
June 2014

Thank you Mr. President,

Three years ago, this Council adopted its first resolution on sexual orientation, gender identity and human rights. Around the world however, members of our communities still face violence and discrimination because of our sexual orientation, gender identity and expression, or intersex status.

For many, these issues are inextricably linked to broader issues of gender equality, autonomy over our bodies’ and lives,  sexual and reproductive health and rights, as well as multiple and intersecting forms of discrimination on the basis of our class, poverty, occupation as sex workers, religion, race, HIV status and (dis)ability.

In too many countries, we face severe human right violations – we are criminalized including under colonial-era laws, we face the death penalty, we are murdered, lesbians are subject to rape and forced marriage; Intersex people face genetic de-selection, infanticide, coerced sterilization and genital mutilation; Transgender persons are demeaned and beaten, subjected to pathologization, sterilization, their identities often unrecognized by States.

We are denied health care or needed treatment; we routinely face discrimination in work, housing and education.  In many countries, our work as human rights defenders is opposed, obstructed or banned. Our rights to peacefully gather are often denied, while attempts are made to silence our voices.

There are also positive developments in all regions of the world. We welcome, for example, the recent adoption by the African Commission on Human and Peoples’ Rights of a historic resolution on the ‘Protection Against Violence and other Human Rights Violations Against Persons on the Basis of their Real or Imputed Sexual Orientation or Gender Identity”  and the adoption by the Organization of American States just this month of its resolution on “Human Rights, Sexual Orientation, and Gender Identity and Expression”.

The Human Rights Council must also play its part. These violations are systemic, and require systemic responses. The Council must adopt a resolution to ensure regular reporting, constructive dialogue and sustained systematic attention to the breadth of human rights violations on these grounds.

As UN Secretary-General Ban Ki-moon stated to the Council at its March 2012 panel: “The Time has Come”.

Thank you.

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”KTOEÖS’Ü UYARIYORUZ…
KIBRISLI KADIN ARKADAŞLARIMIZ YALNIZ DEĞİLDİR.“]

BASINA  VE KAMOYUNA

KTOEÖS’Ü UYARIYORUZ…

KIBRISLI KADIN ARKADAŞLARIMIZ YALNIZ DEĞİLDİR.

Şiddete Karşı Tarafız! Taraf Olmaya, Takip Etmeye Devam Edeceğiz! 

Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS) üyelerini, kadın yönelik şiddete karşı tavır almaya çağırıyor, kadın beyanı esas alınarak, soruşturma başlatılması için gereken tüm adımların atılmasını bekliyoruz.

Cinsiyet hiyerarşilerinin erkek üstünlüğüne dayandığı bu toplumsal düzende, eril iktidar, hergün kendi tahakkümünü genişletme imkanı bularak, kadınları ikincil konuma sürüklerken, uygulanan şiddetin meşru kılınmasına sebep oluyor. Karma örgütlerde yaşanan kadına yönelik şiddetle mücadele, taciz ve tecavüzle mücadele etmek, demokratik kitle örgütlerine düşen görevlerden biri olmalıdır.

KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel’in eşine uyguladığı fiziksel şiddetin polise ve mahkemeye intikal etmesine karşın sendikanın buna kayıtsız kalmasını anlayamıyor, kadına yönelik şiddete sessiz kalmanın bu şiddet döngüsünün bir parçası olduğunu biliyoruz.

KTOEÖS Başkanı hakkında ileri sürülen kadına yönelik şiddet iddialarına karşı sendikanın halen disiplin kurulunu devreye sokmamasını, süreç tamamlanana kadar sendika başkanını görevden almamasını kabul etmiyoruz. Konu hakkında dilekçelerini veren sendikalı kadın arkadaşlarımıza karşı yapılan baskıyı şiddetin bir parçası olarak görüyor, buradan tüm sendika yönetimini uyarıyoruz.

Kadına yönelik her türlü şiddet eril iktidar ile ilgili politik bir sorundur. Hiçbir gruba, örgüte, toplumsal kesime özgü değildir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadeleyi, politikalarına alan sendikadan beklenen, kendisine şiddet veya taciz uyguladığını söylediği kadının beyanı iddianın gereği olan sürecin başlatılması için yeterli görerek, bu konuda disiplin kurullarını devreye sokması ve konunun tarafsız bir şekilde incelenmesi sağlamasıdır.

KTOEÖS’ü uyarıyoruz. Kıbrıslı kadın arkadaşlarımız yalnız değildir. Bu davanın takipçisi olacağız.

19 Haziran 2014

Yaşasın kadın dayanışması

Bodrum Dayanışma Derneği

Elder Kadın Dayanışma Derneği

Emek Ve Meslek Örgütlerinden Kadınlar

İmece Ev İşçileri Sendikası

İstanbul Eğitim-Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesi Kadın Komisyonu

İstanbul Eğitim-Sen 2 No’lu Kadın Komisyonu

İstanbul Feminist Kollektif

Kadın Emeği Ve İstihdamı Girişimi Platformu

Kadın Emeği Kollektifi

Kadının İnsan Hakları Derneği Derneği

Kadın Mühendisler, Mimarlar, Şehir Planlamacıları Ve Teknik Elemanlar

Kadınlarla Dayanışma Vakfı

Kaos GL

Karadeniz İlleri Kadın Platformu Trabzon Derneği

KESK – İstanbul Yapı Yol Sen Kadınları

ÖDP’li Kadınlar

Sendikalarda Ve Meslek Odalarında Erkek Egemenliğine Karşı Kadın İnisiyatifi

Sosyalist Feminist Kollektif

TMMOB’li Kadınlar

Van Kadın Derneği

Yel değirmeni Dayanışması Kadınları

Yoğurtçu Kadın Forumu

Bireysel İmzalar

Aliye Dülger (İstanbul – Eğitim-Sen 3 No’lu Şube)

Ayfer Saki

Ayşegül İyidoğan

Ayten Beytas (İzmir – Eğitim Sen 2 No’lu Şube)

Ayşe panuş (İstanbul –  Eğitim Sen 3 No’lu Şube)

Berna Savcı (Eskişehir – Eğitim Sen)

Buket Türkmen (Eğitim-Sen 6 No’lu Şube)

Burcu Kuz (İstanbul)

Diren Cevahir Şen (İstanbul –  Avukat)

Ebru Dinçel ( İzmir – Eğitim Sen 2 No’lu Şube)

Emel Altunkaya (Kesk – Yapı-Yol Sen)

Emine Tak (İstanbul)

Evrim Hikmet Öğüt (Mimar Sinan Üniversitesi)

Fatma Çetintaş ( İstanbul – Eğitim Sen 1 No’lu Şube)

Figen Erozan (Bodrum)

Güliz Sağlam

Gönül korkmaz İstanbul – Eğitim Sen 8 No’lu Şube)

Hilal Yaman (Kesk – Yapı-Yol Sen)

İclal Ayşe Küçükkırca (Mardin Artuklu Üniversitesi)

İncilay Erdoğan (İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi)

Latife Kahya (Ankara)

Meryen Göktepe  (Tüm Bel-Sen)

Müge Yetener (Ankara)

Naile Aküzüm (Elder KDM)

Nermin Karasu (Mersin Eğitim-Sen)

Neylan Doğan (İstanbul –  Eğitim Sen 3 No’lu Şube)

Nimet Yardımcı (Bodrum – Seramik Sanatçısı)

Nur Mardin

Özlem Bayrak ( İstanbul –  Eğitim-Sen 3 No’lu Şube)

Özge Güdül

Pınar Altuntaş (İstanbul –  Eğitim Sen 3 No’lu Şube)

Pınar Ömeroğlu (İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi Kadın Komisyonu)

Reyhan Kaplan

Nurşen yıldırım Ankara Eğitim Sen

Seçin Tuncel

Serap Aşık (İstanbul  – Eğitim Sen 3 No’lu Şube)

Tuğçe Eda Sarıgül (İstanbul )

Tülay Taşyar (İstanbul)

Zelal Çelik (İstanbul – Üniversite Çalışanı)

Zeynep Varol (İstanbul)

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=” TCK’daki Değişiklikler Hakkında Basın Açıklaması“]

Sayın ilgili,
Aşağıda ve ekte Şiddete Son Kadın Platformu’nun TBMM’de kabul edilen son TCK, CMK, CİK düzenlemeleri konusundaki basın açıklaması sunulmaktadır.
Saygılarımızla

CUMHURBAŞKANINA,

MUHALEFET PARTİLERİNE,

TCK’nın cinsel suçları düzenleyen maddelerinde değişiklik yapılmasını öngören Tasarı, kadın

örgütlerinin tüm itirazlarına, muhalefet partilerinin verdiği değişiklik önergelerine rağmen;

çoğunluk partisi AKP tarafından hiçbir değişiklik yapılmaksızın TBMM’de kabul edilmiş

bulunmaktadır.

Bazı suçlarda aşırı derecede artırılan cezalar, özellikle aile içinde işlenen cinsel suçlarda ihbar

ve şikayet konusunda caydırıcı olacağı gibi; çeşitli bahanelerle sanıkların beraat ettirilmesi

ya da haksız tahrik, iyi hal indirimlerinin yanlış uygulanmasına devam edilmesi sonucunu

doğuracaktır.

Öte yandan, “cezaları artırıyoruz” propagandası ile birçok durumda cezalar indirilmektedir.

Sarkıntılık suçunun yeniden TCK’ya sokulması, çocuklar için “cinsel taciz” ayrımı yapılarak

cezasının 6 ay-3 yıl olarak indirilmesi, ruh ve beden sağlığına etkinin araştırılması maddesinin

kaldırılması nedeniyle birçok hükümlü ve sanık için gizli bir af çıkartılmaktadır. Bu yasa

değişikliği ile kaç tecavüzcü ve çocuk istismarcısının serbest kalacağını defalarca sorduğumuz

halde hükümet çevrelerinden hiçbir açıklama yapılmamıştır.

TCK’nın “Reşit olmayanla cinsel ilişki” başlıklı, 15-18 yaş arası ergenlerin “cebir, şiddet

ve hile olmaksızın” gerçekleşen cinsel ilişkisine hapis cezası getiren ve zaten sorunlu olan

104. maddesindeki cezalar 2-5 yıl olarak ağırlaştırılmaktadır. Hiçbir AB ülkesinde gençler

arası cinsel ilişkiye hapis cezası verilmemektedir. Daha önce 2. fıkrası Anayasa Mahkemesi

tarafından iptal edilen maddenin tümden TCK’dan çıkarılması gerekmektedir.

Ayrıca, varolan TCK düzenlemesindeki, çocukların birbirleriyle yaşayacakları cinsel

deneyimler ile yetişkinlerin çocuklar üzerindeki istismar eylemlerini aynı maddede, aralarında

hiçbir bir ayrım gözetmeyen düzenleme sürdürülmektedir. 3-8 yıl olan hapis cezası, 8-15 yıla

çıkartılarak çocuklar açısından varolan sorun daha da ağırlaştırılmaktadır.

Bu “torba yasa”da Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda ve Ceza İnfaz Kanunu’nda da çeşitli

olumsuz değişiklikler yapılmıştır.

Cinsel suçlar konusunda yapılan aşırı ceza artırımları ve bu cezalara Ceza İnfaz Kanunu

çerçevesinde getirilen yeni ağırlaştırılmış düzenleme, “suç faili” olarak damgalanacak 12-13

yaşındaki erkek (ve hatta kız) çocukları da etkileyecektir.

Cinsel saldırı suçlularına yönelik (meslek/yaşama/çalışma alanı vb. konulardaki) kısıtlamalar

çocuklara da uygulanabilecektir.

Bu tür tedbirlerin (yargıç kararı dışında), hukukçu olması bile gerekmeyen bir bakanlık

bürokratı olan denetimli serbestlik müdürlerine bırakılması sonucu doğurabilecek Ceza

Muhakemeleri Kanunu’nun 231. maddesindeki değişikliği özellikle riskli ve anayasaya

aykırıdır.

Aynı şekilde, Ceza İnfaz Kanunu’nun 108. maddesinde yapılan değişiklik ile cinsel suçluların

“tıbbi tedaviye tabi tutulması”, kimyasal/cerrahi kastrasyon (hadımlaştırma) uygulaması

olacaktır. Bu kadar kapalı ifade edilmesi ve “suçlu/hasta”nın rızasından sözedilmemesi

de anayasaya aykırıdır. Bu anayasal konunun ayrıntılarının sadece Adalet Bakanlığı’nın

çıkartacağı bir yönetmeliğe bırakılmasını ise, anayasal hukuk devleti ilkesinden sapmanın bir

başka vahim örneğidir.

Tüm bu nedenlerle,

Cumhurbaşkanı’ndan torba yasanın kadın ve çocuklarla ilgili 3 ayrı yasada değişiklik

getiren tüm maddelerini veto etmesini; hükümetten bu suçlara ağırlıklı olarak maruz kalanlar

kadınlar, çocuklar ve LGBTİ örgütleri ve ilgili akademik disiplinlerle birlikte (kadına

karşı şiddet ve kadın cinayetleri konularını da içerecek şekilde) yeni bir tasarı hazırlayarak

yasalaştırmasını istemesini; aksi durumda Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açmasını

talep ediyoruz.

Tüm muhalefet partilerinden, ilgili maddeler için Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası

açmalarını bekliyoruz.

Kadınlar olarak başta getirilen gizli af olmak üzere, tüm sürecin takipçisi olmaya devam

edeceğiz.

Şiddete Son Kadın Platformu

(270 Kadın Örgütü)

18.6.2014

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=” TCK Basın Açıklaması“]

ŞİDDETE SON KADIN PLATFORMU BASIN DUYURUSU

TÜRK CEZA KANUNU’NDA YAPILAN SON DEĞİŞİKLİKLER

HERKESİ UYARIYORUZ!

Kadın ve çocuklara yönelik cinsel suçlara “ağır cezalar getireceği” iddia edilen değişiklik, birçok suçun cezasını hafifletecek, birçok tecavüzcü ve istismarcıyı serbest bırakacaktır.

Cinsel suçlara sözde ceza artırımı diye sunulan bu tasarı:  Özde cezasızlıktır!

AKP, pek çok önemli yasa değişikliğini hukuken çok sorunlu olan “torba yasa” usulü ile bir arada sunarak ve muhatapları ile tartışmayarak; toplumu, kadınlara ve çocuklara karşı cinsel saldırı suçlarının soruşturulması, kovuşturulması ve cezalandırılması konusunda var olan durumdan çok daha sorunlu bir aşamaya taşımak istiyor!

Hükümetin, cinsel suçların önlenmesini sağlayacak adımları atmadığını, erkek egemen devlet ve hukukun, erkeğin lehine uygulamaları değiştirmeye niyetli olmadığını, cezayı artırmak ya da azaltmakla sorunun çözülebileceği yanılgısını yaymaya çalıştığını biliyoruz.

Yasada kadın cinayetlerine ya da kadına karşı şiddete ilişkin bir düzenleme yapılmamış!

Türk Ceza Kanunu’nun birçok maddesinde değişiklik öneren bir yasada, kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri konusunda tek bir düzenleme bile olmamasını hayretle karşılıyoruz. Tam tersine, kadınlara tecavüz sırasında uygulanan/uygulanacak şiddet konusunda erkeklere yeni “ceza indirimleri” geliyor!

Cinayet davalarında ise haksız tahrik indiriminin uygulanmasının önüne geçecek bir düzenleme yapılmadığını görüyoruz.

Kadının beyanı esas alınmalı!

Tasarıya, cinsel taciz, cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarında “çocuğun ve kadının beyanının esas alınması ve aksini ispat yükümlülüğünün erkekte olması”na ilişkin de hiçbir hüküm konmadığını görüyoruz.

15-18 yaş arası genç kadın ve erkekler arasındaki cinsel ilişkiye dair hapis cezasının artırılması kabul edilemez!

TCK’da var olan ve yarısı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olan bu konuyla ilgili “diğer yarısı” yürürlükte olan TCK 104. maddenin tümden iptali gerekmektedir. Tasarı, tam tersine,  gençlerin kendi rızalarıyla giriştiği cinsel eylemlerin cezasını artırmaktadır. Flört eden genç kadın ve erkekleri (ve hatta ailelerini), daha uzun sürelerle hapse atma tehdidiyle cezalandırmak istemektedir.

Gençlerin flörtüyle, ülkemizde büyük bir sorun olan çocuk yaşta ve zorla evlendirmeler konusu İKİ AYRI KONUDUR. Bu konuda toplumda ve hukukta bir algı karışıklığı yaratmamak gerekir. Çocukları cinsel istismardan korumak hepimizin ortak sorumluluğudur; gençlere cinselliği yasaklamak yeni toplumsal mağduriyetler yaratacak muhafazakar bir politikadır.

Çocuklarla ilgili getirilmek istenen yasaların, çocukları korumayı değil, muhafazakarlaşmayı ve cinsel özgürlüklerin sınırlandırılmasını amaçladığını biliyoruz.

Hükümetin amacı çocukları korumak değil!

Yürürlükteki yasa maddesini değiştirerek çocukların yetişkinler tarafından istismar edildiği durumlar için, “taciz” ve “saldırı” ayrımı getirmeye çalışmak, çocukların taciz edilmesi halinde cezanın düşmesi anlamına geliyor. Çocukları korumak bu mu?

Şikayet süresi 6 ayla sınırlanıyor!

Halen zaman aşımının korunduğu, cinsel taciz ve kimi cinsel saldırı suçlarında şikayet süresinin 6 ayla sınırlandığı bu yeni düzenlemeyle cinsel saldırıların önlenebileceğini nasıl söyleyebiliriz?

Sanıklar suçludur, ruh hastası değil!

Cinsel suçların çok küçük bir bölümü “hasta”lar tarafından işlenir. Toplumun belki de binde birlik bir oranına denk düşen bu “hasta”lar, adı üzerlerinde hastadır. Belki de, toplum tarafından “hasta” edilmişlerdir.

Çünkü, kadınlara ve çocuklara karşı cinsel suçlar toplum tarafından kültür, gelenek, örf, adet, din vb. nedenlerle meşru görüldükçe “hasta/normal” tanımı belirsizleşir.

Önümüzdeki bu yasa tasarısında sanıkların “tedavisinden” söz edilmesi, devlet nezdinde eylemin hala bir suç değil, hastalık olarak görüldüğünü bize gösteriyor. Sanıklar hasta değil, erkek egemen sistemden gücünü alan suçlulardır. Yasada tedaviden söz ederek, bu suç toplumun önünde tıbbileştirilmeye çalışılıyor!

Ruh ve beden sağlığı!

Yeni tasarıda getirilen “ruhsal zedelenme” değerlendirmenin kaldırılması, suçun yalnızca maddi delillere dayandırılması, kimi suçların cezasız kalmasına, cezalarının indirilmesine ve şikâyet edilememesine yol açacak.

Bugüne kadar çocuklara, kadınlara ve LGBTİ bireylere yönelen cinsel şiddet cezasız kalıyor, kadının beyanı yok sayılarak, fiziksel delil yoksa ceza verilmiyordu. Hali hazırda psikososyal desteğin bir parçası olarak veya cezada ağırlaştırıcı unsur olarak görülmesi gereken ruhsal değerlendirme sürecinin, kadının aleyhine ve erkek egemen hukuka nasıl hizmet ettiğini, bir yıldırma politikasına dönüştüğünü, mağdurların tekrar tekrar travmatize edildiğini biliyoruz.

Cinsel şiddet kriz merkezleri niye açılmıyor?

Cinsel şiddetle mücadele açısından kadın danışma merkezleri, kadın/çocuk sığınakları, Alo şiddet hakkı ile cinsel şiddet kriz merkezleri yaşamsal önem taşıyor.

Bu kurumsal mekanizmalar oluşturulmadan, kağıt üzerinde yasaları ağırlaştırmak/hafifletmek hiçbir toplumsal/cinsel sorunu çözemez.

Özetle belirtelim ki, önümüzdeki günlerde TBMM gündemine gelecek bu düzenlemeler sözde ceza artırımı, özde ise suçlulara cezasızlık getiriyor! Yüzlerce, binlerce tecavüzcü ya da çocuk istismarcısının serbest kalmasını sağlıyor! Yenilerini özendiriyor!

Cinsel taciz ve saldırıyı önlemeyecek, çocukları ve kadınları korumayacak, saldırganlar üzerinde caydırıcı etkisi olmayacak bu torba yasaya  itirazımız var!

ŞİDDETE SON PLATFORMU

Platform Katılımcıları

1. Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi- Derneği

2. Adana Kadın Danışma ve Sığınmaevi Derneği (AKDAM)

3. Akdeniz Kadın Kooperatifleri Birliği.

4. Aktif Yaşam Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği

5. Alsancak Soroptimist Kulübü (İş ve Meslek Kadınları Derneği)

6. Antalya Barosu Kadın Hakları Kurulu

7. Avrupa Kadın Lobisi -Türkiye Koordinasyonu

8. Ayvalık Bağımsız Kadın İnsiyatifi

9. Bağımsız Kadın Gazetesi (KAZETE)

10. Bağlar Belediyesi Kardelen Kadın Evi

11. Bahar Lions Kulübü

12. Balkan Kadınları Derneği

13. Bornova Kadınlar Sosyal Kültürel Dayanışma Derneği – BORKAD

14. Buca Evka -1 Kadın Kültür ve Dayanışma Derneği (BEKEV)

15. Bursa Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği

16. Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği (CEİD).

17. Cinsel Şiddete Karşı Kadın Platformu

18. Bodrum Kadın Dayanışma Derneği

19. Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Merkez

20. Cumhuriyet Kadınları Derneği Artvin Şubesi

21. Cumhuriyet Kadınları Derneği Bodrum Şubesi

22. Cumhuriyet Kadınları Derneği Bursa Şubesi

23. Cumhuriyet Kadınları Derneği Çanakkale Şubesi

24. Cumhuriyet Kadınları Derneği Eskişehir Şubesi

25. Cumhuriyet Kadınları Derneği Maltepe Şubesi

26. Cumhuriyet Kadınları Derneği İzmir Buca Şubesi

27. Cumhuriyet Kadınları Derneği İzmir Urla Şubesi

28. Cumhuriyet Kadınları Derneği Manisa Şubesi

29. Cumhuriyet Kadınları Derneği Tarsus Şubesi

30. Cumhuriyet Kadınları Derneği Samsun Şubesi

31. Çanakkale Bağımsız Kadın Kolektifi (ÇABA)

32. Çanakkale Kadın El Emeğini Değerlendirme Derneği (ELDER)

33. Çankırı Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği

34. Çukurova Kadın Platformu

35. Diyarbakır Selis Kadın Danışma Derneği

36. Doğubeyazıt Kadın Meclisi

37. Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik YO. Kadın Grubu

38. Ege Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi-EKAM

39. Ege Kadın Dayanışma Vakfı (EKDAV)

40. Ege Kadın Buluşması Platformu

41. Ege Karadenizli Kadınlar Derneği

42. Eğitimsen İstanbul 3 No’lu Şube Kadın Komisyonu

43. Engelli Kadın Derneği

44. Ergani Selis Kadın Danışma Merkezi

45. Eşit Yaşam Derneği.

46. Eşitlik İzleme Grubu (EŞİTİZ)

47. Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma Grubu

48. Ev-Eksenli Çalışanlar Sendikası

49. Ev Kadınları Kültür ve Dayanışma Derneği (EVKAD)

50. Ev Kadınları Turistik El Sanatları Derneği (EVTED)

51. Femin & Art Kadın Sanatçılar Derneği Genel Merkez

52. Femin & Art İstanbul Şubesi

53. Femin & Art Ankara Şubesi

54. Femin & Art Ordu Şubesi

55. Femin & Art Mersin Şubesi

56. Femin & Art Bursa Şubesi

57. Femin & Art Çanakkale Şubesi

58. Feminist Atölye (Kuzey Kıbrıs)

59. FİLMMOR Kadın Kooperatifi

60. Girişimci Kadın Derneği (GİRKADE)

61. Girişimci Kadınlar Derneği (GİKAD)

62. Gökkuşağı Kadın Derneği

63. Göztepe Soroptimist Kulübü (İş ve Meslek Kadınları Derneği)

64. Günebakan Kadın Derneği

65. Halkların Demokratik Kongresi Kadın Meclisleri

66. Halkların Demokratik Partisi Kadın Meclisleri

67. Haklı Kadın Platformu.

68. Hürriyet Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası.

69. İlerici Kadınlar Derneği (İKD)

70. İRİS Eşitlik Gözlem Grubu

71. İstanbul Eğitim Eğitim-Sen 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Kadın Komisyonu

72. İstanbul Feminist Kolektif

73. İstanbul İnsan Hakları Derneği Kadın Hakları Komisyonu

74. İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Türkiye Federasyonu

75. İşçi Kardeşliği Partili Kadınlar

76. İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi

77. İzmir Barosu Kadın Komisyonu

78. İzmir Çiğli Evka 2 Kadın Kültür Derneği (ÇEKEV)

79. İzmir Hastaneleri Gönüllü Anneler Derneği

80. İzmir İş Kadınları Derneği (İZİKAD)

81. İzmir Kadın Dayanışma Derneği

82. İzmir Konak Kent Konseyi Kadın Meclisi

83. İzmir Sekreterler Derneği

84. İzmir (Smyra) El Emeği Göznuru Derneği

85. İzmir Soroptimist Kulübü (İş ve Meslek Kadınları Derneği)

86. Kadıköy Kent Konseyi Kadın Meclisi

87. Kadın Adayları Destekleme Derneği- Genel Merkez (KA-DER)

88. KA.DER Adana Şubesi

89. KA.DER Ankara Şubesi

90. KA.DER Antalya Şubesi

91. KA.DER Bursa Şubesi

92. KA.DER İzmir Şubesi

93. KA.DER Eskişehir Şubesi

94. KA.DER Kadıköy Şubesi

95. KA.DER Kocaeli Şubesi

96. KA.DER Mersin Temsilciliği

97. KA.DER Samsun Temsilciliği

98. Kadın Dayanışma Vakfı

99. Kadın Emeği Kolektifi (KADEM)

100.Kadın Erkek Eşitliği Derneği (KAZETE-DER)

101.Kadın Haklarını Koruma Derneği İzmir Şubesi

102.Kadın Merkezi Vakfı Genel Merkez

103.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Adıyaman

104.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Ağrı

105.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Ardahan

106.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Batman

107.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Bingöl

108.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Bitlis

109.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Diyarbakır

110.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Elazığ

111.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Erzincan

112.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Erzurum

113.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Gaziantep

114.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Hakkari

115.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Iğdır

116.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Kars

117.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Kilis

118.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Malatya

119.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Mardin

120.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Muş

121.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Siirt

122.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Şanlıurfa

123.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Şırnak

124.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Tunceli

125.Kadın Merkezi Vakfı (KAMER) Van

126.Kadın Mimar ve Mühendisler Derneği

127.Kadın Mühendisler, Mimarlar, Şehir Plancılar, Fen Bilimcileri ve Teknik Elemanlar Grubu

128.Kadın Partisi Girişimi

129.Kadın Tiyatrosu

130.Kadın Yazarlar Derneği

131.Kadının İnsan Hakları Derneği (KİH-YÇ)

132.Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM)

133.Kadınların Medya İzleme Grubu (MEDİZ)

134.Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)

135.Kampüs Cadıları

136.KAOS Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği (KAOS GL)

137.Kapadokya Kadın Dayanışma Derneği

138.Kapadokya Kadın, Gençlik, Eğitim ve Kültür Derneği

139.Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği

140.Karslı Girişimci Kadınlar Derneği

141.Karşıyaka Soroptimist Kulübü-İş ve Meslek Kadınları Derneği

142.Kemalpaşa Kadın Platformu

143.Kırmızı Biber Derneği

144.Konak Kent Konseyi Kadın Meclisi

145.Kordon Soroptimist Kulübü (İş ve Meslek Kadınları Derneği)

146.Koza Kadın Derneği (Bursa)

147.Kozadan İpeğe Kadın Kooperatifi

148.Lambda İstanbul LGBTİ Dayanışma Derneği

149.Marmara Grubu Vakfı

150.Mavi Kalem Derneği

151.Mavigöl Kadın Derneği

152.Meme Kanseri İle Savaşım Derneği

153.Mersin Bağımsız Kadın Derneği

154.Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı

155.Mor İnisiyatif Kadın Kooperatifi

156.Muğla Akdeniz Yeşilleri Derneği

157.Muğla Kadın Dayanışma Grubu

158.Muğla Karya Kadın Derneği

159.Muş Kadın Çatısı Derneği

160.Muş Kadın Derneği (MUKADDER)

161.Nilüfer Kadın Dayanışma Merkezi

162.Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi

163.Ordu Kadını Güçlendirme Derneği

164.Pembe Hayat Derneği

165.Petrol-İş Kadın Dergisi

166.Petrol İş Kadın Servisi

167.Sendikalarda ve Meslek Odalarında Erkek Egemenliğine Karşı Kadın İnisiyatifi

168.Sevgi Çemberi Kulübü Derneği (EGE INNERWHELL)

169.Sosyalist Feminist Kolektif

170.Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği

171.Söke Kadın Sığınmaevi Derneği

172.Şiddete Karşı İzmir Kadın Koordinasyonu

173.TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kadin Calisma Grubu

174.Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) – Kadın Komisyonu

175.Türk-Amerikan Kadınları Kültür ve Yardım Derneği

176.Türk Anneler Derneği Buca Şubesi

177.Türk Anneler Derneği İzmir Şubesi

178.Türk Dünya Kadınlar Dostluk ve Dayanışma Derneği

179.Türk Hemşireler Derneği İzmir Şubesi

180.Türk Kadınlar Birliği Genel Merkezi

181.Türk Kadınlar Birliği Adana Merkez Şube

182.Türk Kadınlar Birliği Seyhan Şubesi

183.Türk Kadınlar Birliği Amasya Şubesi

184.Türk Kadınlar Birliği Antalya Şubesi

185.Türk Kadınlar Birliği Kemer Şubesi

186.Türk Kadınlar Birliği Aydın Şubesi

187.Türk Kadınlar Birliği Kuşadası Şubesi

188.Türk Kadınlar Birliği Söke Şubesi

189.Türk Kadınlar Birliği Bilecik Şubesi

190.Türk Kadınlar Birliği Bolu Şubesi

191.Türk Kadınlar Birliği Bursa Şubesi

192.Türk Kadınlar Birliği Çanakkale Şubesi

193.Türk Kadınlar Birliği Denizli Şubesi

194.Türk Kadınlar Birliği Sarayköy Şubesi

195.Türk Kadınlar Birliği Edirne Şubesi

196.Türk Kadınlar Birliği Erzurum Şubesi

197.Türk Kadınlar Birliği Eskişehir Şubesi

198.Türk Kadınlar Birliği Gaziantep Şubesi

199.Türk Kadınlar Birliği Gümüşhane Şubesi

200.Türk Kadınlar Birliği Antakya Şubesi

201.Türk Kadınlar Birliği İskenderun Şubesi

202.Türk Kadınlar Birliği Isparta Şubesi

203.Türk Kadınlar Birliği Iğdır Şubesi

204.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Şubesi

205.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Adalar Şubesi

206.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Beşiktaş Şubesi

207.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Beyoğlu Şubesi

208.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Kadıköy Şubesi

209.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Pendik Şubesi

210.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Maltepe Şubesi

211.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Sarıyer Şubesi

212.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Üsküdar Şubesi

213.Türk Kadınlar Birliği İstanbul Şişli Şubesi

214.Türk Kadınlar Birliği İzmir Şubesi

215.Türk Kadınlar Birliği Bergama Şubesi

216.Türk Kadınlar Birliği Bornova Şubesi

217.Türk Kadınlar Birliği Buca Şubesi

218.Türk Kadınlar Birliği Güzelbahçe Şubesi

219.Türk Kadınlar Birliği Karşıyaka Şubesi

220.Türk Kadınlar Birliği Konak Şubesi

221.Türk Kadınlar Birliği Menemen Şubesi

222.Türk Kadınlar Birliği Urla Şubesi

223.Türk Kadınlar Birliği Bayraklı Şubesi

224.Türk Kadınlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi

225.Türk Kadınlar Birliği Karaman Şubesi

226.Türk Kadınlar Birliği Kayseri Şubesi

227.Türk Kadınlar Birliği Kırklareli Şubesi

228.Türk Kadınlar Birliği Kocaeli Şubesi

229.Türk Kadınlar Birliği Konya Şubesi

230.Türk Kadınlar Birliği Konya Ereğli Şubesi

231.Türk Kadınlar Birliği Manisa Şubesi

232.Türk Kadınlar Birliği Mardin Şubesi

233.Türk Kadınlar Birliği Mersin Şubesi

234.Türk Kadınlar Birliği Tarsus Şubesi

235.Türk Kadınlar Birliği Bodrum Şubesi

236.Türk Kadınlar Birliği Fethiye Şubesi

237.Türk Kadınlar Birliği Nevşehir Şubesi

238.Türk Kadınlar Birliği Ordu Şubesi

239.Türk Kadınlar Birliği Sakarya Şubesi

240.Türk Kadınlar Birliği Samsun Şubesi

241.Türk Kadınlar Birliği Tekirdağ Şubesi

242.Türk Kadınlar Birliği Malkara Şubesi

243.Türk Kadınlar Birliği Trabzon Şubesi

244.Türk Kadınlar Birliği Kuzey Kıbrıs Genel Merkez

245.Türk Kadınlar Birliği Dip Karpaz Şubesi

246.Türk Kadınlar Birliği Gazi Magosa Şubesi

247.Türk Kadınlar Birliği Girne Şubesi

248.Türk Kadınlar Birliği Lefkoşe Şubesi

249.Türk Kadınlar Birliği Mehmetçik Şubesi

250.Türk Kadınlar Birliği Yenierenköy Şubesi

251.Türk Kadınlar Konseyi Derneği İzmir Şubesi

252.Türk Psikologlar Derneği Kadın Ve Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Birimi

253.Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Merkez ve Şubeleri

254.Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu

255.Türkiye Home-Net Ev-Eksenli Çalışan Kadınlar Dayanışma Ağı

256.Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (186 Şubesi ile)

257.Türkiye Tanıtım Araştırma Demokrasi ve Laik Oluşum Vakfı (TÜLOV)

258.Uçan Süpürge

259.Üreten Kadınlar Kulübü Derneği

260.Van Kadın Derneği (VAKAD)

261.Van Saray Kadın Derneği

262.WINPEACE Barış İçin Kadın Girişimi

263.Yaşam Evi Kadın Dayanışma Derneği

264.Yaşam Kadın Merkezi Derneği

265.Yaşlılarla Dayanışma Derneği (Adana)

266.Van Yaşam Kültür Kooperatifi (YAKAKOP)

267.Yeditepe Kadın Dayanışma Derneği

268.Yeni Asır Kadın Dünyası Kadın Grubu

269.Yeşil Sol Kadınlar

270.Yüksekova Kadın Derneği
[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Response to the June 2nd Open Working Group’s introduction and proposed goals and targets on sustainable development for the post-2015 development agenda“]

Response to the June 2nd Open Working Group’s introduction and proposed goals and targets on sustainable development for the post-2015 development agenda

On behalf of a coalition of civil society organisations delivering programmes and advocacy on health priorities, including HIV, sexual and reproductive health,  and youth living with and vulnerable to HIV. 

1.   Target 3.3 “end HIV/AIDS, tuberculosis, malaria and neglected tropical diseases needs to be strengthened through adding “by guaranteeing equitable, universal and affordable access to prevention, treatment, care and support for all people across the life course, with a particular focus on adolescents and young people”. It also needs to include disease-specific sub-targets and indicators including on HIV/AIDS such as reducing new HIV infections, discrimination and AIDS-related deaths to 10% of 2010 levels as recommended by UNAIDSThese sub-targets should be disaggregated to measure inequalities in achieving these targets for people that experience stigma, discrimination, criminalization and exclusion.  These include men who have sex with men, sex workers, people who use drugs and transgender people. These populations experience high levels of HIV incidence in virtually every country, yet are often excluded from HIV prevention, treatment and care services, sexual and reproductive health services and from accessing the public health system overall.

2.      We welcome the Open Working Group’s formulation of the health goal “attain healthy life for all at all ages.” Target 3.4 is too broad and incoherent as it includes too many issues that are unrelated and the formulation of the target makes it impossible to measure. We recommend including the non-communicable diseases and mental health and wellbeing under target 3.6 on universal health coverage instead. It is obvious that universal health coverage should also deliver on communicable diseases as well as address the social determinants of health. Target 3.4 should read as follows:  reduce by x% the burden of health harm and premature death associated with unhealthy foods and alcohol, tobacco and other drugs. The language proposed by the Open Working Group “strengthen prevention and treatment of narcotic drug and substance abuse” could result into an interpretation that does not allow for effective interventions to treat opiate dependency, namely opiate substitution treatment, which is recommended in many WHO guidelines.

3.      We are pleased to the inclusion of “particular attention to the most marginalized and people in vulnerable situations” in target 3.6. Governments must ensure that no one will be left behind and specifically seek to remove measures that pose barriers for marginalized, vulnerable groups to access health services and that stigmatize and criminalize people on the basis of HIV status, sexual orientation, gender identity, engagement in sex work and drug use. We further recognize that the needs of adolescents and young people, as the stewards of this next development agenda, must be integrated across all dimensions of sustainable development.

4.   Target 3.8 “ensure universal access to sexual and reproductive health for all” should be changed into: “ensure universal access to high-quality, comprehensive, equitable and integrated sexual and reproductive health services, information and education, and respect, protect and fulfill all human rights in this regard  with a particular focus on young people, adolescents, and other marginalized as well as criminalized groups.

5.    Proposed goal 4 on education must include an additional target addressing universal access to comprehensive sexuality education that promotes respect for human rights, tolerance, gender equality and non-violence for all in and out of school youth or amend 4.7 as follows: “By 2030 integrate relevant knowledge and skills in education curricula and training programs, including comprehensive sexuality education, life skills, education for sustainable development, and human rights education.

6.   Target 5.9 must be strengthened as follows:  “By 2030 ensure sexual and reproductive health and rights free from stigma, violence, coercion and discrimination for all women and girls of all ages

7.   We applaud the Open Working Group’s proposal for a stand-alone goal to reduce inequality within and among countries (Proposed goal 10) and in particular to reduce inequality among social groups within countries. Target 10.1 on eliminating discriminatory laws, policies and practices needs to be further specified to ensure that people from all social groups, including marginalized, criminalized and stigmatized people have the right to an effective remedy to injustice, including related to human rights and gender equality, and that all barriers to the full realization of human rights are eradicated.Target 10.7 to ensure the availability of high-quality, timely and disaggregated data to ensure monitoring of progress for marginalized groups and people in vulnerable situations is crucial. This should apply to allmarginalized groups, and data should be collected in a way that respects confidentiality and fully protects the human rights of these groups, in particular groups that are stigmatized and criminalized in the majority of countries, including men who have sex with men, people who use drugs, sex workers and transgender persons.

8.   Under Proposed goal 17 on strengthening and enhancing the means of implementation and global partnership for sustainable development, we urge the Open Working Group to include a target on domestic resource mobilization applicable to all countries, including by implementing a progressive tax system, improving tax collection and the efficiency of public spending, reducing tax evasion and avoidance, improving stolen asset recovery, and strengthening systems to harness domestic savings for investment. In addition, there needs to be a target to support the implementation of global and national innovative financing mechanisms including financial transaction taxes, air ticket levies and other innovative financing tools as a complementary source of public revenue that provides predicable finance flows targeted towards health and other post-2015 goals.

9.   Target 17.4 on directing ODA and encourage financial flows to states where the need is greatest, in particular African countries, LDCs, SIDSs, LLCDs, and vulnerable states needs to reflect the fact that the majority of poor people live in middle income countries and by 2030, the majority of people living with HIV will live in middle income countries. This will require dedicated ongoing financial assistance, both domestic and external to ensure that the poorest and most marginalized people in middle income countries are not left behind.

10.  The meaningful engagement of civil society, including those most marginalized and young people and people living with and affected by HIV, in the development, implementation and monitoring of the post-2015 goals, targets and indicators is crucial. This is true both for the needs of people to be more effectively addressed and for duty-bearers such as national governments and donors to be held accountable. The crucial role of civil society goes beyond being subcontractors and implementing partners. Civil society should be strengthened and empowered as service providers, advocates, and equal development partners to shape their own future.

11.  We welcome target 17.11 on supporting research and development of vaccines and medicines for communicable diseases, however it should be amended to say: “fully support research and development of vaccines, medicines and other health technologies for the communicable diseases that affect both developing countries as well as marginalized populations and people in vulnerable situations globally, including by using the flexibilities agreed in the DOHA Round for transferring technology for lowering costs of medicine production.

12.  Target 17.13 on the recruitment, development, training and retention of the health work force mustinclude a specific reference to the strengthening of the community health workforce as part of the overall health workforce. Community-delivered health care and services, in particular to the poorest, most marginalized, criminalized and stigmatized people, have been crucial for an effective HIV/AIDS response. Community systems strengthening as part of overall health systems strengthening is outlined in the Community Systems Strengthening Framework of the Global Fund to fight AIDS, Tuberculosis and Malaria.

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=” Sürdürülebilir Kalkınma için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği; Ekonomik, Sosyal ve Ekolojik Adalet – 2014“]

 rdürülebilir Kalkınma için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği; Ekonomik, Sosyal ve Ekolojik Adalet

2015 Sonrası Dönem için Bir Feminist Bildiri

Birleşmiş Milletler’in 2015 sonrası uluslararası kalkınmanın rotasını belirlediği bir dönemde, her yaş grubundan, her kimlikten, her etnisiteden, her kültürden kadınlar, bölge çapında, toplumsal cinsiyet eşitliği, kültürel, ekonomik ve ekolojik adalet, sürdürülebilir kalkınma ve geniş kapsamlı barış için harekete geçiyor. Ülkeler arasında, ülkelerin kendi içinde ve kadın-erkek arasındaki servet, güç ve kaynak eşitsizliklerini kalıcılaştıran mevcut neo-liberal, doğal kaynak sömürücüsü ve paylaşımsız kalkınma modelinde kökten, yapısal ve dönüşümcü değişiklikler istiyoruz. Ülkeler arasında ve ülke içlerindeki şiddetli çatışmaların sebebi olan askeri-endüstriyel kompleks yatırımlarını arttıran mevcut güvenlik paradigmasına karşı çıkıyoruz.

İnsanların kâr amacıyla sömürülmesine hizmet eden ve eşitsizliklerin, savaşların ve çatışmaların, militarizmin, ataerkinin, çevresel bozulmanın ve iklim değişikliğinin artarak sürmesine sebep olan mevcut neo-liberal ekonomik kalkınma modelinden vazgeçilmesine yönelik bir paradigma değişikliği istiyoruz. Bunun yerine, insanlar ve devletlerarası eşitsizlikleri irdeleyen ve barışı, eşitliği, halkların özerkliğini ve gezegenimizin korunmasını güçlendirecek şekilde adalet adına güç ilişkilerini yeniden dengeleyen, insan hakları ve çevresel sürdürülebilirlik ilkelerine bağlı ekonomik modelleri ve kalkınma yaklaşımları talep ediyoruz.

Bu dönüşümcü değişim, şiddet ve çatışma zamanlarında olduğu gibi ekonomik ve ekolojik krizler sırasında da toplumsal refah ve tutumluluk adına kız çocukları ve kadınlara eşitsiz ve adaletsizce yüklenen yüklerin yeniden dağıtımını gerektirmektedir. Ayrıca bu yollarla meydana gelen kalkınmanın biçimine ve bu kalkınmanın tüm kesimlere refah ve sürdürülebilirlik sağlayacak şekilde yönlendirilmesine dikkat edilmelidir. Cinsiyet, yaş, sınıf, kast, etnisite, köken, kültürel ve dini arka plan, cinsel yönelim, cinsel kimlik, sağlık durumu ve yeteneklere dayanan ayrımcılıkların ve eşitsizliğin bileşenleriyle ve yapısal etmenleriyle mücadele edilmelidir. Bu, cinsellik ve üreme ile ilgili rızaya bağlı davranışlara suç muamelesi yapan mevcut yasaların ve politikaların incelenip yeniden düzenlenmesini de kapsamaktadır.

Uluslararası İnsan Hakları İlkeleri ve Yükümlülükleri ve bunların gerilemesiz, aşamalı gerçekleştirmelerini ve Rio İlkelerini köken alan, ortak fakat farklılaştırılmış sorumlulukların ve Kahire Eylem Planı’nın, Beijing Eylem Planı’nın ve Maastricht İlkeleri’nde belirlendiği biçimiyle Devletlerin Sınırdışı Yükümlülükleri’nin yerine getirilmesini de içeren, tüm yaş ve kimlikteki kız çocukları ve kadınlara hizmet eden bir kalkınma modeli geliştirilmelidir. Bu model ekonomik ve sosyal haklar ve kadının insan hakları ile ilgili sözleşmeler ve çok taraflı çevre anlaşmaları da dahil olmak üzere, devletlerin uluslararası insan hakları anlaşmalarını imzalayıp uygulamaya geçirmelerini de gerektirmektedir. 2015 Sonrası tüm sürdürülebilir kalkınma modelleri, sosyal içermeyi ve eşitliği, insan güvenliğini, sürdürülebilir barışı, insan haklarının herkes için uygulanmasını ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hedeflemelidir. Askerileştirilmiş barış ve güvenliğe aşırı ölçüde para harcayan mevcut güvenlik paradigmalarının yeniden incelenmesi, ulusal normlarla yüceltilen Devlet sekülerliğine saygı duyulması, mevcut aşırı tüketim ve üretim modelinin sürdürülebilir tüketim, üretim ve dağıtım modellerinden birine dönüştürülmesi ve biyosfer yaklaşımını uygulayıp gezegen sınırlarına saygılı olan yeni bir ekolojik sürdürülebilirlik planının temin edilmesi gerekir.

Tüm kadınların insan haklarına saygı duyulmasının, korunmasının, gerçekleştirilmesinin, sürdürülebilir kalkınmanın ve barışın önündeki tüm mali ve yasal engelleri aşmayı ve bu bağlamda bir siyasi taahhüt inşa etmeyi hedefliyoruz. Uluslararası toplumun, silahlı çatışma, şiddet ve ayrımcılığa sebebiyet veren adaletsiz sosyal, ekonomik ve çevresel koşullara, yoksulluğun kadınlaşmasına, doğal kaynakların metalaştırılmasına ve kız çocukların ve kadınların güçlenip kendi insan haklarının farkına varmalarını ve toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmalarını engelleyen besin egemenliği tehditlerine eğilmesi için çağrıda bulunuyoruz. Özellikle şunları talep ediyoruz:

1. Toplumsal cinsiyet eşitliği, mevcut güç, servet ve (bilgi ve teknoloji de dahil olmak üzere) kaynak yoğunluğunun yeniden dağıtımına hizmet eden, toplumsal cinsiyet eşitliğini, kadının güçlenmesini ve kadının insan haklarının tamamıyla gerçekleşmesini sağlamak için bağımsız bir amaç olmasının yanı sıra, tüm sürdürülebilir kalkınma amaçları, stratejileri ve hedefleri ile ilgili olan ve bunların kesişim noktasında bulunan bir konu olarak görülmelidir. Erken yaşta ve zoraki evlilikler, kadın sünneti, töre cinayetleri ve özellikle çatışma ve doğal afetler sırasında ve sonrasındaki cinsel şiddet de dahil olmak üzere cinsiyet tabanlı şiddetin tüm biçimlerine bir son verilmesini; cinsiyet, cinsel yönelim, ırk, etnisite, kültürel arka plan ve sağlık durumuna dayanan tüm ayrımcılık biçimlerinin sona erdirilmesini; tüm barış süreçleri dahil olmak üzere, siyasi, özel ve kamusal yaşamın, yöneticiliğin ve karar verme süreçlerinin tüm kademelerinde kadınların eşit, tam ve etkin katılımının sağlanmasına dair garanti verilmesini; kadınların arazi ve mülk konularında eşit haklara sahip olmalarına dair güvence verilmesini; tüm kadınların cinsel, bedensel, üreme ile ilgili bağımsızlığının damgalama, ayrımcılık ve şiddetten arındırılarak güvence altına alınmasını; ve yasaların, politikaların ve programların formülasyonu, gözetimi ve değerlendirilmesi ile ilgili bilgi edinilmesine yönelik olarak cinsiyet, yaş, ırk, etnisite, konum, engellilik, sosyo-ekonomik durum verilerinin toplanıp istatistiklerinin yapılmasını talep ediyoruz.

2. Eğitim ile ilgili hedefler, kız çocuklarının, gençlerin ve kadınların eğitim ve yaşam boyu öğrenme olanaklarına erişmelerinin önündeki sosyal, kültürel ve toplumsal uygulamaların üzerine eğilen yöntemler içermeli; kız çocuklarının öğrenimlerine, güvenliklerine, temizliklerine ve hareketliliklerine olanak sağlayacak ortamlar yaratmalı; erken çocukluk, ilk, orta ve ileri seviyelerdeki nitelikli eğitim olanaklarına tüm çocuklar için evrensel erişilebilirlik sağlamalı ve cinsiyet ayrılıklarını ortadan kaldırmalı, bunu yaparken, kız çocukları, ergenler ve genç insanların eğitimlerini sürdürdüklerinden ve tamamladıklarından emin olmak için ilk-orta ve orta-ileri düzeyler arasındaki geçişlere dikkat etmeli; kadınların kendi insan haklarının farkında olmaları için örgün ve yaygın eğitimler sağlamalı; insan haklarına saygı, özgürlük, ayrım yapmama, toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddete başvurmama ve barış temini gibi değerleri teşvik eden kapsamlı cinsellik eğitim programlarını devreye sokmalı; cinsiyete duyarlı olan ve cinsiyet kalıplarını, cinsel ayrımcılığı, ırkçılığı ve homofobiyi ortadan kaldırmaya yönelik eğitim müfredatını uygulamaya sokmalı ve öğretmen eğitimlerini, tarafsız, peşin hükümsüz bir eğitime olanak sağlayacak şekilde gerçekleştirilmelidir.

3. Sağlık ile ilgili hedefler, cinsellik ve üreme sağlığı ve hakları da dahil olmak üzere mümkün olan en yüksek sağlık standartlarına sahip olma hakkını içermelidir. Sağlık hizmetleri, şiddetten, baskıdan, damgalamadan ve ayrımcılıktan uzak, bütünleşik ve kapsamlı olmalı ve özellikle ergenler için, gebelik ve doğum kontrolü, doğurganlığa yardımcı tedaviler üzerine bilgi, annelik bakımı, güvenli kürtaj, cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi ve tedavisi, HIV’in önlenmesi, tedavisi, bakımı ve desteği ile şiddete ve silahlı çatışmaya maruz kalmış olanlar için hizmet gibi olanaklara adil erişimin üzerinde durmalıdır. Tüm hizmetler erişilebilir, düşük maliyetli, kabul edilebilir ve kaliteli olmalıdır. Sağlıkla ilgili amaçların, hedeflerin ve göstergelerin geliştirilmesi için sağlık adına yapılacak olan yeni yatırımlar ve belirlenecek stratejiler, cinsellik ve üreme ile ilgili haklar başta olmak üzere tüm insan haklarına sıkı sıkıya bağlı olmalıdır.

4. Ekonomik adaleti sağlamak adına; Maastricht İlkeleri’nde de belirtildiği üzere, ekonomik ve sosyal hakları dikkate alan makroekonomik ve mali politikalar uygulamaları için devletlere kendi sınırları dışında yükümlülükler getiren bir “uluslararası kalkınma ortamının” oluşturulmasını talep ediyoruz. Bu ortam, kalkınmaya yönelik ticaret, vergi, parasal politikalar ve döviz kuru politikalarını, artan oranlı vergi tedbirlerini, devlet borcu işleme mekanizmalarını, ve ulusları ve halkları yoksullaştıran ticaret ve yatırım anlaşmalarının sona erdirilmesini; evrensel fikri mülkiyet haklarının sorgulanmasını; zararlı sübvansiyonların kaldırılmasını; çeşitli ekonomik kesimler için karbon-yoğun bir toplumdan güvenli ve çevreye uyumlu topluma geçişi sağlayan kapsayıcı ve sürdürülebilir endüstrileşme stratejilerinin uygulanması yoluyla üretim kapasitesinin yükseltilmesini; ücretli/ücretsiz  çalışmaların yeniden dağıtımının, insana yakışır bir iş ve geçindirebilecek maaş yoluyla sağlanmasını ve cinsiyetçi işbölümünün değiştirilmesini; tüm yaşlardaki insanların sağlık hizmetleri, çocuk ve yaşlı bakımı, eğitim, gıda, yemek, su, temizlik, enerji, barınma ve istihdam gibi temel hizmetlere erişmesi için bir evrensel toplumsal koruma zemininin hayata geçirilmesini; küresel bakım zinciri genelinde bakım işlerinin tanınması ve tanımlanması ile bakıcıların haklarının korunmasını ve kadının kaynaklara eşit erişiminin sağlanmasını; teknoloji transferinin, finansmanının, gözetiminin, değerlendirmesinin ve araştırmasının, ihtiyatlık ilkesi uyarınca desteklenmesini; toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadının insan haklarına yapılan finansmanın miktarının arttırılmasını ve savaşla ilgili yatırımların askerileştirilmiş güvenlikten insan güvenliğine yönlendirilmesini içermelidir.

5. Ekolojik adaleti sağlamak adına, ekosistemlerin sağlığının ve ekosistem hizmetlerinin korunup onarılmasını ve doğanın öz değerinin farkına varılıp bu değere saygı duyulmasını; doğanın metalaştırılmasına bir son verilmesini; güvenli, sürdürülebilir ve adil üretim ve tüketim modellerinin uygulanıp tehlikeli madde ve teknolojilerin kullanılmamasını; arazi ve kaynak yağmacılarının aleyhinde yasal açıdan bağlayıcı tedbirlerle arazi kullanma ve edinme haklarının korunması gereken asli ekonomik aktörler olan ve çoğunluğunu kadınların oluşturduğu küçük çiftlik sahibi çiftçilere ve balıkçılara gerekli önemin gösterilerek herkes için gıda ve su egemenliğinin sağlanmasını; köylerde ve kıyı kesimlerinde yaşayan yerel halkların ve toplulukların kendilerine özgü bilgi birikimlerine saygı duyulmasını ve bu kesimlerin sahip oldukları, oturdukları veya kullandıkları arazileri, toprakları ve kaynakları etkileyebilecek tüm kalkınma projelerinde onların özgür, önden ve bilgilendirilmiş onaylarının alınmasını; kentlerde, kent çevresinde ve kırsal alanlarda adaletsizliği körükleyen ekosistem bozulmalarını ve doğal kaynak sömürülerini önlemek için, hızlı ve sürdürülemez kentleşmeyi tersine çevirerek, kentsel ve kırsal alanlarda yoksulluk içinde yaşamlarını sürdüren kadınların uğradıkları eşitsizliğe, baskılara ve istismara dikkat çekilmesini talep ediyoruz.

Ekolojik adalet; Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin güçlendirilmesini, Devletlerin Sınır dışı Yükümlülükleri için Maastricht İlkeleri’nin uygulanmasını ve iklim değişikliklerinin kurtaramadığı kültürel ve ekosistem kayıplarının ve gelişmekte olan küçük ada ülkelerinin karşılaştığı krizlerin açıkça tanınmasını, ve özellikle Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) gereğince yeni oluşturulan Zarar ve Ziyan mekanizmasının kuvvetlendirilmesini gerektirmektedir.

Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinin denetimi ve hesap verilebilirliği ve uygulama araçları ile ilgili olarak, kamu-özel sektör işbirliklerine karşı kamusal finansmanın önceliklendirilmesini ve sürdürülebilir kalkınmaya dair tüm kamusal ve özel faaliyetlerin saydam ve denetime açık olmasını talep ediyoruz.

Özel sektör, doğası gereği kar odaklı olup, toplumsal ihtiyaçlar ve küresel kamu mallarına yatırım yapmak zorunda değildir. Günümüzde, dünyanın en büyük 100 ekonomisinin otuz yedisini şirketler oluşturmaktadır. En önemli görevleri arasında yoksulluğun ortadan kaldırılması, toplumsal ihtiyaçların karşılanması ve küresel kamu mallarının finanse edilmesi bulunan kamu sektörü, bu sebeple, bir sürdürülebilir kalkınma finansman stratejisinin vazgeçilmez unsuru olmaya devam etmektedir. Tüm kamu bütçeleri saydam, toplumsal tartışmaya açık ve cinsiyet duyarlı olmalı ve bu önceliklere ulaşılabilmesi için yeterli kaynakları, uluslararası finansal işlem vergilerini uygulama yoluyla ayırmalıdır. Kalkınma hedeflerinin, politikalarının ve programlarının tasarımı, temini, denetimi ve değerlendirmesi süreçlerine kadınların anlamlı katılımının sağlandığından emin olmalı, barış-temin çabaları esnasında tüm kadın hakları savunucularını korumalı, güvenliklerini sağlamalı ve zulüm görmelerini engellemeliyiz. Kadının insan hakları ihlalleri için ulusal düzeyde etkin çözüm yollarına ve telafilerine erişimler mümkün olmalıdır. Denetleme ve değerlendirme süreçleri, Evrensel Periyodik İncelemesi (UPR), Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve bunun İhtiyari Protokolü ve çok taraflı çevre anlaşmalarına bağlı diğer insan hakları mekanizmaları uyarınca, devletlerin kendi yükümlülüklerini raporlamalarını da içermelidir. Uluslar-aşırı şirketler ve kamu-özel sektör ortaklıkları başta olmak üzere tüm devlet-dışı aktörlerin yönetmelikleri, denetimleri ve saydamlığı, sürdürülebilir kalkınmaya ulaşma yolunda son derece önemlidir.

Etkin yönetim mekanizmaları olmadıkça adaleti sağlamak mümkün olmayacaktır ve bunun için de insan haklarının yürürlüğe konulabilirliğinin, yargılanabilirliğinin ve saygınlığının sağlanmasının yanı sıra, erkeklerle kadınların eşit olduğu koşullarda hukukun üstünlüğünün ve sivil toplumun tam katılımının güvence altına alınması gerekmektedir.

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=” İş Yerinde Kreş Olsaydı Ali Can Ölmeyecekti! – 22 Nisan 2014“]

Boşluk

Kreş Haktır

İŞ YERİNDE KREŞ OLSAYDI ALİ CAN ÖLMEYECEKTİ!

21 Nisan 2014

Antalya’nın Aksu ilçesi, Isparta Karayolu üzerindeki bir ambalaj firmasına ait
fabrikada çalışan anne ve baba, çocukları bırakacak bir yerleri olmadığı ya da özel
kreşlere para veremeyecekleri için Ayşe ile Ali Can’ı da iş yerine götürdü. Çocuklar
oyun oynarken, bir işçinin sayım yapmak için üzerine çıktığı tomrukların üstüne
devrilmesi sonucu Ali Can, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. 3 yaşındaki çocuğu
babası son anda kurtardı. Ancak, 6 yaşındaki Ali Can hayatını kaybetti.

Takdir-i İlahi Değil, Cinayet!
Eğer o iş yerinde kreş olsaydı, Ali Can yaşıtları ile birlikte oyun oynamaya
devam edecekti. Ne mahallesinde ne iş yerinde çocuklarını bırakabilecek bir kreş
olmadığı için çocuğunu kaybeden anne babanın yaşadığı bu durumu daha önce
yaşayanlar da olmuştu. 2009 yılında iş aramak için evden çıkan Necla K. başka
bırakacak bir yer olmadığı için 8 aylık ve 6 yaşındaki iki çocuğunu, 13 yaşındaki
çocuğuna emanet ederek evde bırakmış, çocuklardan birisi dışarıdayken çıkan
yangında 8 aylık bebek hayatını kaybetmişti. Bu ölümler kader ya da istisna değil,
devletin sorumluluğunu yerine getirmediği için meydana gelen cinayetlerdir!

Erken Çocukluk Bakım ve Eğitim Hizmetleri
2009’dan 2014’e ne değişti? Hâlâ kreş olan mahalle sayısı çok az. Hâlâ
yalnızca 150 üstü kadın çalıştıran iş yerlerinin kreş açma zorunluluğu var. Oysa,
Türkiye’de daha çok küçük ve orta ölçekli işletmelerin yaygın olduğu düşünüldüğünde
150 üstü kadın çalışanı olan işletme sayısının yok denecek kadar az olduğu aşikâr.
Var olanlar da yeterince denetlenmiyor. Devlet kurumlarında ise ödeneklerinin
kesildiği 2007 yılından itibaren 492 olan kreş sayısı 118’e düşmüş durumda. Ayrıca,
bu hizmetlerden yalnızca 3-6 yaş arası çocuklar yararlanabiliyor, 3 yaşın altındaki
çocuklar için ise devlet neredeyse hiç bakım hizmeti sunmuyor.
Diğer yandan, biz kadınlar, çocuk bakımının çalışma hayatı başta olmak üzere
toplumsal yaşamın her alanına katılımımızın önündeki en önemli engellerden biri
olduğunu senelerdir dile getiriyoruz. Yasa yapıcılar da bu gerçeğin farkında; ancak
kadınların önündeki bu engeli kaldırmak yerine esnek çalışma adı altında eğreti çalışma biçimlerini sihirli bir formülmüş gibi öne sürüyor ve kadınları eve hapseden
politikaları uygulamaya geçirmeyi tercih ediyorlar. Oysa, Ali Can annesi çalışmak
zorunda olduğu ve hükümetin teşvik ettiği gibi evde ona bakmadığı için değil, devlet
kreş açma sorumluluğunu yerine getirmediği için ölmüştür!
Devlet eğitim, sağlık gibi sosyal hizmetleri özelleştirirken,
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmadığı işyerleri bu kadar yaygınken,
İş cinayetleri her gün artarken,
Hükümet kadınlara esnek çalışma alternatifleri oluşturarak zaten kadınların
sorumluluğunda görülen çocuk bakım yükünü yine kadınların üzerine yüklerken,
Ali Can’ın ölmesi hiç tesadüf değil!

Ücretsiz, 7/24 açık kreş istiyoruz!
Bir yılı aşkın süredir, Kreş Haktır Platformu olarak hazırladığımız videolarla,
broşürlerle, afişlerle “çocukların yaşadığı her yerde her çocuğa uygun kreş” diyoruz.
Kreşlerin kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve özellikle vardiyalı çalışanların çocukları
için 24 saat açık olması; kaliteli ve ulaşılabilir bakım hizmetlerinin devlet tarafından
sunulması ve ayrıca erkekler tarafından paylaşılması; iş yerlerinde emzirme odası ve
çocuk bakım hizmeti verilmesi zorunluluğunun kadın çalışan sayısı üzerinden değil,
toplam çalışan sayısı üzerinden uygulanması; yerel yönetimlerin kreş açması için
yerel yönetimler yasasında gerekli değişikliklerin yapılması gerektiğini savunuyoruz..
Ve Kreş Haktır Platformu olarak diyoruz ki;
Artık Yeter!
İş yerlerimizde, mahallelerimizde, kentlerimizde, köylerimizde, yaşadığımız her
yerde kreşlerimizi istiyoruz!

Kreş Haktır Platformu
www.kreshaktir.org

[/formlightbox]

2013 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text= “Başbakana Rağmen Dilediğimiz ve Düşlediğimiz Gibi Yaşayacağız! – 17 Kasım 2013″]

Başbakana Rağmen Dilediğimiz ve Düşlediğimiz Gibi Yaşayacağız!

Tüm kadınlara ve translara çağrımızdır!

“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”, “3 çocuk yapın. Bu 3 çocuğu da vatana hibe edin “, “Her kürtaj bir Uludere’dir”, “Sezaryen bir defa kadının kendi hakkı değildir aslında”, “Kız mıdır kadın mıdır bilemem”… Tüm bu sözler başbakana ait!

Yukarıda gördüğünüz ve yazamadığımız daha birçok söz bu toplumda kadınlara ve LGBT bireylere yönelik şiddeti körüklüyor, haklarını ve hayatlarını tehdit ediyor, nefret suçlarını devlet eliyle teşvik ediyor, farklı görülene yönelik baskıya zemin hazırlıyor! Aynı zamanda bu sözler hem anayasayı hem de Türkiye’nin imzacısı olmakla övündüğü uluslararası antlaşmaları ihlal ediyor!
Kadınlar, evlerinde, bu ülkenin sokaklarında öldürülüyor, tecavüze uğruyor; ancak bu başbakanın ilgisini cezbetmiyor. Kadına yönelik şiddetin faili erkekler ceza almak bir yana, yargılanmıyor, hayatlarına devam ediyor. Başbakan bu konuda ne yargı ne de kolluk kuvvetlerini harekete geçirmeye gerek görüyor. İstihdam paketi adıyla kadınların emekleri ve bedenleri üzerindeki sömürü derinleşiyor! Kürtaj fiilen yasaklanıyor, kadınlar doğurmaya veya sağlıksız koşullarda kürtaja mecbur ediliyor; ne gam!
Başbakanın son “kızlı-erkekli” açıklamasının ardından, birçok ilde kadın öğrencilerin evlerine yapılan baskınların haberleri gelmeye başladı. Sürmesinden ve artmasından endişe ettiğimiz bu denetim, “geleneksel aile” dayatması dışında yaşayan tüm kadınlar ve translar için tehdit oluşturuyor!
Bizler bu ülkede yaşayan kadınlar ve translar olarak, kadın düşmanı beyan ve politikalarıyla yaşam hakkımızı tehdit eden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunuyoruz!
Başbakana rağmen dilediğimiz ve düşlediğimiz gibi yaşayacağız! 

İmzacılar

Adana Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi
Amargi İzmir
Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği
Antalya Pembe Caretta LGBTİ
Antakya Kadın Emeği Derneği
Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi
Avrupa Kadın Lobisi Türkiye Koordinasyonu
Bağımsız Kadın Derneği, Mersin
Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ Örgütlenmesi LuBUnya
Buca Evka 1 Kadın Kültür ve Dayanışma Evi
Çankırı Kadın Danışma ve Dayanışma Derneği
Çiğli Evka 2 Kadın Kültür Evi Derneği
Demokratik Özgür Kadın Hareketi-DÖKH
Diyarbakır Kardelen Kadın Evi
Eğitim-Sen İstanbul 2 No’lu Şube Kadın Komisyonu
Eğitim-Sen İstanbul 6 Nolu Üniversiteler Şubesi Kadın Komisyonu
Emek Partili Kadınlar
Elder KDM El Emeğini Değerlendirme Derneği
Ergani Selis Kadın Derneği
Ev Kadınları Kültür ve Dayanışma Derneği
Gökkuşağı Kadın Derneği
Halkevci Kadınlar
Halkların Demokratik Partisi Kadın Meclisi
İmece Kadın Sendikası
İstanbul Feminist Kolektif
İRİS Eşitlik Gözlem Grubu
İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi
İzmir Kadın Dayanışma Derneği
Kadın Dayanışma Vakfı
Kadın Emeği Kolektifi
Kadın Partisi Girişimi
Kadınlarla Dayanışma Vakfı
Kadının İnsan Hakları Derneği
Kapadokya Kadın Dayanışma Derneği
Karadeniz Kadın Dayanışma Derneği
Kaos-GL
Koza Kadın Derneği
Lambdaistanbul LGBTİ Derneği
Mavigöl Kadın Derneği
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Muğla Kadın Dayanışma Grubu
Nilüfer Kadın Dayanışma Merkezi
Özyeğin Üniversitesi Kadın Çalışmaları Kulübü
Rengarenk OzU
Samandağ Kadın Emeği Derneği
Sosyalist Feminist Kolektif
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partili Kadınlar
Söke Kadın Sıgınma Evi Dernegi
Toplumsal Dayanışma için Psikologlar Derneği -TODAP
Türkiye Homenet/Ev-Eksenli Çalışan Kadınlar Dayanışma Ağı
Van Kadın Derneği
Yaşam Evi Kadın Dayanışma Derneği
Yaşam Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi
Yeşil Sol Kadınlar

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text= “Taksim-Gezi Direnişi Basın Açıklaması – 8 Haziran 2013“]

BASINA VE KAMUOYUNA

Kadının İnsan Hakları Derneği olarak, 79 bileşeninden biri olduğumuz Taksim Dayanışma’nın taleplerini ısrarla yineliyoruz:

• Gezi Parkı, Park olarak kalmalı,

• Halkın en demokratik haklarından biri olan gösteri ve eylem hakkını kullanmasına karşı uygulanan polis şiddeti sona ermeli, barışçıl eylemlere katıldıkları için gözaltına alınanlar acilen serbest bırakılmalı ve haklarında hiçbir soruşturma açılmamalı,

• Göstericilere yoğun şiddet uygulayarak ölümlere, sakatlanma ve yaralanmalara, göz altında hak ihlallerine neden olan polisler hakkında gerekli yasal cezai işlemler acilen uygulanmalı ve bunun arkasındaki tüm sorumlular görevden alınmalı,

• Ülke çapındaki meydanlarda gösteri ve eylem yasaklarına ilişkin fiili engellemeler son bulmalıdır.

Bu talepler çok geniş ve çoğulcu bir tabanın üzerinde uzlaştığı ortak taleplerdir. Bu gerçeği ısrarla görmeyen Başbakanın dayatmacı, ötekileştirici ve demokrasiye saygısız açıklamaları polis vahşetiyle sonlanmış ve ülke çapında milyonlarca vatandaş, en temel haklarını ve insanlık haysiyetlerini korumak için meydanlara dökülmüştür. Gençler, sağlık ve eğitim çalışanları, avukatlar, öğretim üyeleri, sendikalı ve sendikasız işçiler, örgütlüler ve örgütsüzler, inançlı olan ve olmayanlar, LGBTT bireyler, sanatçı, sporcu, çevreci ve hayvanseverler, ev kadınları, futbol takımı taraftarları, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri ve sayamayacağımız nice farklı kesimden kadınlar ve erkekler alanlara çıkmıştır. Bütün bu gruplar temel hak ve özgürlüklerini korumak için bir araya gelmiş, hak temelli örgütler olarak yıllardır savunup dile getirdiğimiz eşitlik, birliktelik, çok seslilik, çeşitliliğin zenginliği gibi meseleleri, büyük bir doğallıkla yaşama geçirmişlerdir.

Kadınlar Direnişin En Ön SaflarındaKadınlar olarak bu direnişin bizim için demokrasi, eşitlik ve özgürlükler açısından ayrı bir anlam ve önemi var. İstanbul Feminist Kolektif’in derlediği bilgiye göre Türkiye’de günde en az üç kadın ailelerinden bir erkek veya eski eş-nişanlı-sevgililerince öldürülmekte ve önemli bir bölümü katil zanlılar hakkında suç duyurusunda bulunsa bile ölümden kurtulamamaktadır. En temel insan hakkı olan yaşam hakkı ihlalleri kadınlar için bu ölçüde devam ederken, Başbakan yaptığı açıklamalarda kadınla erkeği eşit görmediğini ısrarla tekrarlayarak, erkek şiddetini dolaylı olarak destekleyen bir tutum sergilemektedir. Aynen Gezi protestolarında polis şiddetine çanak tutan açıklamaları gibi. Hükümet kadınların kendi bedenleri üzerindeki haklarına müdahale edici söylemlerini ve politika girişimlerini artırmaktadır. Özellikle son beş yıllık dönemde kadın hakları örgütleri olarak mücadelemiz mevcut hakları ileri götürmek bir yana, büyük uğraşlarla elde ettiğimiz haklarımızdan geri adımlar atmamak için savunmaya dönüşmüştür.

1990’lardan beri adı “Kadından sorumlu Devlet Bakanlığı” olan Bakanlığın ismi “Aile ve Sosyal Politikalar” Bakanlığına değiştirilirken, hükümet politikaları kadınları “eşit bireyler olarak güçlendirmek” yerine, “eş ve anne” rollerine hapsetmeyi amaçlayan uygulamalara dönüşmüştür. Kadınları en az üç (hatta beş) çocuk yapmaya çağıran Başbakan, Türkiye’de gebeliğin onuncu haftasına kadar yasal olan kürtajı yasaklamaya çalışmıştır. Hem Türkiye’deki kadın hareketinin çabaları, hem de uluslararası tepkilerle bu girişim önlenmiş, fakat uygulamada geri adımlar atılmıştır. Şu anda Türkiye’de birçok hastanede kadınlara fiilen kürtaj hizmeti verilmemektedir. Gebelik testi veya kürtaj için devlet kurumlarına giden kadınlar kaydedilmekte, izinsiz olarak eş veya ailelerine bilgi verilebilmektedir. Kürtajı yasaklamaya çalışan bir zihniyetin en başta kadınları doğum kontrol yöntemleri konusunda bilgilendirmesi beklense de, tam aksine, bu iktidar altında kadınların doğum kontrol yöntemleri konusunda bilgi alabilecekleri hizmetler giderek kısıtlanmıştır.

Bir yandan OECD ülkeleri arasında kadın istihdamı konusunda en kötü durumda olan Türkiye’de bu durumu değiştireceğine söz veren hükümet, öte yandan, kadınları üç çocuk yapmaya zorlamak için “evden ve yarı-zamanlı işlerde çalışmayı” teşvik eden, cinsiyet ayrımcılığını iyice pekiştirecek politikalar geliştirmektedir. Bu girişim, geçtiğimiz hafta sonu itibariyle, Gezi Direnişi ile eş zamanlı Türkiye gündemine girmiştir. Ayrıca Gezi Direnişi ile ilgili bir televizyon söyleşisi sırasında Başbakan, “kızların” kamusal alanlardaki davranışlarına ilişkin “ahlak” normlarından dem vurarak kadınların yaşam alanlarına bir müdahale örneği daha göstermiş, kadına karşı şiddete çanak tutan sorumsuzca tutumunu sürdürmüştür. Başbakanın ve Hükümetin bu cinsiyetçi, kadınların yaşam alanlarına ve özgürlüklerine müdahale edici söylem ve icraatları, Gezi Parkı eylemleri karşısında da sergiledikleri zorba toplum mühendisliğinin organik bir uzantısıdır. İşte bugün her kesimden kadın, bu söylemlere ve politikalara karşı ayaklanmış ve haklarını savunmak için bu direnişin en ön saflarında yerlerini almıştır.Biz Kadının İnsan Hakları Derneği olarak, tüm bu cinsiyetçi, zorba, şiddet yanlısı söylemleri protesto ediyor ve Gezi Direnişinde hayat bulan barışçıl, özgürlükçü, çoğulcu, eşitlikçi demokratikleşme sürecinin başarılı olması için her türlü desteği vereceğimizi taahhüt ediyoruz. Başbakanı ve Hükümetini sesimizi duymaya ve karşılıklı saygıya dayalı, yapıcı bir diyalog sürecine acilen dâhil olmaya davet ediyoruz!

Kadının İnsan Hakları Derneği Derneği

[/formlightbox]

2012 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Pınar Selek Kararı: Dünya Hukuk Tarihinde Eşi Benzeri Görülmemiş Skandal Karar – 23 Kasım 2012“]
Dünya hukuk tarihinde eşi benzeri görülmemiş skandal karar
 
Sosyolog-yazar Pınar Selek’in tam üç kez beraat ettiği Mısır Çarşısı davası ile birleşen diğer yan davalardaki usul eksikliklerinin tamamlanmasına ilişkin son duruşma, skandal bir karara sahne oldu. 22 Kasım Perşembe günü İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 9 Şubat 2011 tarihinde Pınar Selek hakkında vermiş olduğu nihai beraat kararını yetkisi olmadığı halde geri aldı.
Sadece Türkiye hukuk tarihinde değil, dünya hukuk tarihinde de eşi benzeri görülmemiş skandal karara istinaden ilk kez bir mahkeme Yargıtay’ın bozma kararına direnerek verdiği kendi beraat kararını yok saydı.
 
Yasalar alenen çiğneniyor
Gerek avukatları gerek duruşmayı izleyen kalabalık izleyici kitlesini şoka sokan ve gündeme alınması usulen mümkün olmayan bu ara karar, açıkça ve alenen Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun çiğnenmesi anlamına gelmektedir. CMK uyarınca beraat bir ara karar değil, nihai bir karardır, bir hükümdür. Ancak Yargıtay nezdinde temyiz edilebilir. Mahkemenin hüküm verdiği karar onun yetki alanından çıkar ve artık Yargıtay’ın alanına girer. Pınar Selek davasında mahkeme beraat kararını geri alarak kendisini temyiz mercii yerine koymuş, Yargıtay’ın yerine geçerek kendi kararını temyiz incelemesine tabi tutmuştur.
 
Yok hükmünde kararlara devam
Hatırlanacağı üzere, Savcılık makamının temyizi nedeniyle Mısır Çarşısı davasının Yargıtay Genel Kurulu’na gitmesi gerekiyordu. Ancak birleşen diğer davaların henüz sonuçlanmamış olması nedeniyle davanın gidişi bekletiliyordu. Bir başka deyişle, çoktan Yargıtay Genel Kurulu’nda olması gereken bir dosya hakkında önce Savcılık tarafından verilen yok hükmünde mütalaa, şimdi de mahkemenin yetkisi olmadığı halde ara kararla geri aldığı beraat hükmü, bu davada yasaların müdanasızca çiğnenmesinin yinelenen, bilinçli bir stratejiye dönüştüğünü göstermektedir.
 
Bilinçli ve incelikli bir operasyon
Mahkeme heyeti, davayla ilgili duruşma başlamadan önceki bir buçuk saat boyunca Savcının hazır bulunduğu, ancak avukatların salon dışında bekletildiği bir ortamda dosyayla ilgili söz konusu ara kararı aldı. Heyet, ardından duruşma öncesi aldığı bu kararı, duruşma sırasında avukatlara söz hakkı tanımadan ve herhangi bir gerekçe sunmadan tebliğ etti. Dahası bu gerekçesiz beraat kararı bir yıl dokuz ay sonra ve beş celsenin ardından tam da mahkeme başkanının izinli olduğu bir celsede dosyayı bilmeyen geçici başkan ve yeni üyeler tarafından verildi.
Adaletin yerini bulması için, mahkemenin önceden verdiği beraat hükmünü bozma kararını geri almasını ve Pınar Selek’in biran önce beraat etmesini sağlayacak adımların atılmasını talep ediyoruz.
Kadının İnsan Hakları Derneği
[/formlightbox]
[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Mor Çatı ve KADER’in Kurucularından, Feminist Kadın Hakları Aktivisti Avukat Canan Arın’ın Gözaltına Alınmasıyla İlgili Basın Açıklaması – 27 Haziran 2012“]

Mor Çatı ve KADER’in kurucularından, feminist kadın hakları aktivisti avukat Canan Arın, 23 Haziran sabahı saat 5.30′da, Gaziantep’te kaldığı otele gelen polisler tarafından gözaltına alındı. Yürüyen bir soruşturma nedeniyle ifade vermek üzere hakkında yakalama kararı çıkarılmış olan Canan Arın’a daha öncesinde hiçbir tebligat yapılmamış, usulüne uygun olarak ifadeye çağrılmamıştı.

Son yıllarda Türkiye’de toplumsal muhalefere yönelik ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı, demokrasi ve insan haklarına aykırı uygulamalar alarm vermektedir. Feminist yol arkadaşlarımızdan Canan Arın’a yönelik bu haksız tutum ve uygulamayı da bu kapsamda değerlendiriyoruz. Kadın karşıtı politikaların bu kadar yükselişe geçmiş olduğu bir dönemde böylesine bir saldırıyı tesadüf ve münferit bir durum olarak görmüyoruz. Türkiye’de kadın hareketinin güçlenmesinde, yasalarda kadınlar lehine düzenlemelerin yer alması ve uygulanmasında kadına yönelik şiddet ile genç kız ve çocukların beden bütünlüğüne yönelik suçlarla mücadelede, kadın-erkek eşitliği ile ilgili ulusal ve uluslararası düzeyde çalışmalar yürütmüş olan bir kadının bu şekilde baskı, sindirme ve susturma politikalarına maruz bırakılmış olması bizler için kabul edilebilir değildir.

Canan Arın’ın gözaltına alınmasının gerekçesi aylar önce yapmış olduğu, cinsel istismar türü olan erken ve zorla evlendirmelere karşı olduğunu açıkladığı konuşmasıdır. Oysa, kız çocukların erken yaşta evlendirilmesine dair “Çocuk Gelinler ve Çocuğun Cinsel İstismarı” Türk Ceza Kanunu’nca da suç olarak tespit edilmektedir. Türkiye’nin temel sorunlarından birisi olan böylesine bir olguyu konuşurken kırmızı çizgilerin çizilmesini, tabu, yasak ve baskı altında tartışılmaya zorlanmamızı kabul etmiyoruz.

Devletin anayasa ile güvence altına aldığı ifade özgürlüğünün sağlanması ve haksız ithamlarla açılmış olan bu soruşturmanın takipsizlikle sonlanmasını umuyor, Arın’ın hukuki ve yasal düzlemde savunduğu fikirleri nedeniyle, üstelik en temel hukuk kuralları hiçe sayılarak bu şekilde gözaltına alınmasının bir an önce telafi edilmesini bekliyoruz.

Şiddete Son Platformu Kadın Örgütleri
İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği
Mor Çatı
KADER
Türk Üniversiteli Kadınlar Birliği
Kadının İnsan Hakları Derneği Derneği

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Kürtajı Yasaklamak veya Daha da Kısıtlamak için Başlatılan Sürecin Derhal Durdurulmasını Talep Ediyoruz! – 19 Haziran 2012“]

KÜRTAJI YASAKLAMAK veya DAHA DA KISITLAMAK İÇİN 

BAŞLATILAN SÜRECİN DERHAL DURDURULMASINI TALEP EDİYORUZ!

Bizler, Kürtaj Yasaklanamaz kampanyası imzacısı, destekçisi 829 örgüt ve on binlerce kişi, güvenli kürtaj hakkının, kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde karar verme hakkının vazgeçilemez bir parçası olduğunu savunuyoruz. Başbakan’ın kürtaj ile ilgili açıklamasından sonra harekete geçen kadınlar olarak, bu sürecin DERHAL durdurulması talebiyle ulusal ve uluslararası bir imza kampanyası başlattık.

Hükümet programında yer almayan, seçim sürecinde hiçbir şekilde dile getirilmemiş olan kürtaj, son yıllarda sadece TCK reformu sırasında yasaklanmak bir yana, süresinin uzatılması ile gündeme gelmiş bir konuyken Başbakan’ın aniden dayatması ile yapay bir şekilde gündemimize girmiştir. Bu duruma rağmen ve sadece bir hafta içerisinde www.kurtajyasaklanamaz.com sitesi üzerinden örgütlenen imza kampanyasına;

  • Türkiye’den ve yurt dışından onlarca farklı ülkeden, farklı cinsiyetten ve cinsel yönelimden, her dilden ve dinden 55.000’den fazla bireysel imza;
  • Türkiye’den 332 kadın örgütü ve aralarında sendikalar, tabip odalarından barolarla çok çeşitli meslek örgütleri, siyasi partiler, engelli dernekleri, sanat, çevre ve kültür örgütlerinin bulunduğu; hekimler, din görevlileri, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları, sanatçılar, öğrenciler ve daha niceleriyle toplumun her kesimini kapsayan 286 örgüt;
  • Amerika’dan Almanya, Fransa, İsveç, Lüksemburg, Belçika, Avustralya, Hollanda, Meksika, İngiltere’ye; Filipinler’den Nikaragua, Hindistan, Malezya, Endonezya, Kongo’ya; Polonya’dan, Yunanistan, İsviçre, Filistin, Arjantin, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Tacikistan, Bulgaristan, Rusya’ya 49 ülkeden 211 örgüt imza verdi.

Haziran ayı başından beri çok çeşitli kesimlerden bu yasaklama girişimine karşı açıklamalar geliyor, protesto eylemlerinin arkası kesilmiyor. Başbakan’ın kürtaj yaptıran kadınları “katil” addettiği, Sağlık Bakanı’nın “tecavüze uğrayan kadınlar doğursun” diyerek tecavüz suçunu meşrulaştırdığı ve “kadınlar kürtaj ile ilgili değil, tecavüzün cezasının artırılmasıyla ilgili eylem yapsın” diyerek yıllardır tecavüze karşı mücadele veren kadın örgütlerini yok saydığı ve gündemi değiştirmeye çalıştığı, TBMM Sağlık Komisyonu Başkanı’nın “kürtaj Uludere’den de beter bir iş” dediği son iki hafta içinde en az 23 ilde eylemler gerçekleşti. Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Uluslararası Af Örgütü gibi onlarca uluslararası örgüt bu konuda hükümeti eleştiren açıklamalar yaptı. yaptı. Türkiye medyası, üzerindeki yoğun baskının da etkisiyle konuyu genellikle dini argümanlar üzerinden tartıştırma rüzgarına teslim olurken, eylemlerimizi ve söylemlerimizi yeterince duyuramadı.

Başbakan’ın ve hükümetin kürtaj tartışmasında kadınların temel bedensel, cinsel ve doğurganlık haklarını yok saymasına ve süresi Dünya Sağlık Örgütü’nce belirlenen adil ve güvenli kürtaj hakkına yönelik dünyadaki eğilim kısıtları kaldırmak iken Türkiye’de yasaklama ve kısıtlayarak fiilen kullanılamaz hale getirme girişimlerine son verilinceye dek İstanbul’dan Diyarbakır’a, Trabzon’dan Adana’ya onlarca ilde yaptığımız eylemlere devam edeceğiz. Eylem yapan kadınlara yönelik polis şiddetine karşı SESSİZ KALMAYACAĞIZ! Eylemlerde gözaltına alınan tüm kadınların derhal SERBEST BIRAKILMASINI İSTİYORUZ!

Biz imzacı örgütler ve kişiler olarak biliyoruz ki kürtajın yasaklanması veya kısıtlanarak fiilen kullanılamaz hale getirilmesi:

  • kadınların sağlık ve yaşam haklarının ihlalidir!
  • kadınların cinsel ve doğurganlık sağlıkları ve hakları ile ilgili karar verme haklarının ellerinden alınmasıdır!
  • kadınların eşit bireyler olarak görülmediği süregelen muhafazakar zihniyetin bir başka tezahürüdür!

Kürtaj değil, kürtajın yasaklanması cinayettir. Böylesi bir karar milyonlarca kadının yaşam hakkının ve kadın, erkek ve çocukların insan onuruna yaraşır bir yaşam sürme haklarının açık bir ihlali anlamına gelir. Kadınların özgür tercihiyle yapılan güvenli kürtaj yaşam hakkıdır; kısıtlanamaz, yasaklanamaz. Güvenli kürtaj hakkı, kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde karar verme hakkının vazgeçilmez bir parçasıdır!

İmzacı 829 örgüt ve on binlerce kişi olarak bugün; Cumhurbaşkanı, Başbakan, Sağlık Bakanı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na imzalarımızı yollarken kürtajı yasaklamak veya daha da kısıtlamak için başlatılan sürecin ve Başbakan ve Hükümetin kadın bedenini hedef alan siyasetinin DERHAL durdurulmasını talep ediyoruz!

Kürtajı yasaklamak yerine; BM 1994 Kahire Deklarasyonu ve Eylem Planı çerçevesinde, kadınların cinsel ve doğurganlık sağlığı ve hakları garantiye alınmalıdır. Bu amaçla;

  • Türkiye’de bir iç hukuk normu olan BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Tasfiyesi Sözleşmesi(CEDAW) 16/e bendinde belirtilen” kadının çocuk sayısına ve çocukların ne zaman dünyaya geleceklerine serbestçe ve sorumlulukla karar verme hakkı” ve bu konuda devlete düşen yükümlülükler yeni anayasa açıkça yazılmalıdır.
  • Kız ve erkek çocuklara yönelik eğitim müfredatlarına, bilimsel veriler ışığında cinsellik eğitimi eklenmelidir.
  • Genç ve yetişkin kadın ve erkek nüfusa toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının cinsel özerkliği ve istenmeyen gebeliklerin önlenmesi konusunda eğitim verilmelidir.
  • Kapatılmış olan Ana Çocuk Sağlığı-Aile Planlaması merkezleri ile Sağlık Bakanlığı’ndaki ilgili müdürlük derhal açılmalıdır.
  • İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi konusunda erkeklerin sorumluluklarını da içeren politikalar geliştirilmeli ve erkek sperm kanallarının geçici kapatılması olan vazektomi uygulamalarının da etkili gebelik önleyici yöntemlerden biri olarak kamuoyunca öğrenilmesi sağlanılmalıdır.
  • İstenmeyen gebeliklerin önlenmesi noktasında vazektomi yöntemini seçecek erkeklere, yaşadıkları çevrede ücretsiz ve sağlıklı koşullarda vazektomi yapılacak sağlık üniteleri açılmalı, bu amaçla kamuya ait tüm sağlık tesislerinde konusunda eğitimli ve deneyimli personel bulundurulmalıdır.
  • Doğum kontrolü konusundaki tüm hizmetler, ücretsiz ve herkesin erişebileceği yaygınlıkta, sağlıklı ortamlarda verilmelidir.
  • Devlet gebeliklerin sonlandırılması konusunda yasaklayıcı bir rol oynamaktan kaçınmalıdır. Tüm yukarıdakilere rağmen gerçekleşen istenmeyen gebeliklerde, karar hakkı kadınlara ait olmak üzere 12 haftaya kadar ücretsiz, güvenli kürtaj hizmeti devlet tarafından sağlanmalıdır.
  • Kürtajı erkeğin iznine bağlayan tüm yasal mevzuat iptal edilmelidir.
  • Sağlıkta “dönüşüm” politikaları çerçevesinde, devlete ait sağlık birimlerinde sistematik olarak azaltılan ebeler, kürtaj ya da vazektomi uygulayacak personel sayısı derhal yeterli düzeye çıkarılmalıdır. Sağlıkta dönüşüm programı kapsamında öncelikler belirlenirken doğurganlık sağlığı hizmetleri bir bütün olarak tasarlanmalı ve tüm hizmetlere gereken önem verilmelidir.

Ücretli doğum izinleri süresi artırılmalı, kadın ve erkeğe seçimlik olarak tanınacak ebeveyn izinleri çocuğun ebeveyn bakımına bakıma ihtiyaç duyduğu tüm süreyi kapsamalı, bu süreden sonrası için devlet ve işverenler tarafından kreş ve okul öncesi eğitim dahil nitelikli çocuk bakım hizmetleri sunulmalıdır.

www.kurtajyasaklanamaz.com

[/formlightbox]

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Başbakanın ve Hükümetin Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini, Kadın Bedenini, Doğurganlığını ve Cinselliğini Hedef Alan Politikalarına Sonuna Kadar HAYIR Diyoruz! – 5 Haziran 2012“]

BAŞBAKANIN VE HÜKÜMETİN TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ, KADIN BEDENİNİ, DOĞURGANLIĞINI VE CİNSELLİĞİNİ HEDEF ALAN POLİTİKALARINA SONUNA KADAR HAYIR DİYORUZ!

Kürtajı yasaklamak için başlatılan sürecin DERHAL durdurulmasını talep ediyoruz!

Kürtajın yasaklanması veya süre ve koşullarının daha da daraltılması:

  • kadınların sağlık ve yaşam haklarının ihlalidir!
  • kadınların cinsel ve doğurganlık sağlıkları ve hakları ile ilgili karar verme haklarının ellerinden alınmasıdır!
  • kadınların eşit bireyler olarak görülmediği süregelen muhafazakar zihniyetin bir başka tezahürüdür!

Kürtajın yasaklanmasına dair çalışmaların bir süredir planlandığı, Başbakan’ın Mayıs ayının son haftasındaki demeçleriyle ortaya çıktı. Hiçbir bilimsel veriye dayanmayan bu vahim girişim dünya deneyiminin de gösterdiği gibi kürtaj oranlarını düşürmeyeceği gibi, güvensiz koşullarda kürtaja yol açıp kadın ölümlerini artıracaktır.

KÜRTAJ DEĞİL, ESAS KÜRTAJIN YASAKLANMASI CİNAYETTİR!

KADINLARIN ÖZGÜR TERCİHİYLE YAPILAN GÜVENLİ KÜRTAJ YAŞAM HAKKIDIR; KISITLANAMAZ, YASAKLANAMAZ!

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, güvenli olmayan koşullarda yapılan düşükler nedeniyle her yıl dünya çapında on binlerce kadın hayatını kaybetmektedir. Türkiye’de istenmeyen gebeliklerin istemli olarak sonlandırılmasına yasal olanak sağlanması anne ölüm hızının düşmesine katkı sağlamış ve bu oran 1970’lerden 2000’lerin ortalarına, 100 bin canlı doğumda 250’den 28’e düşmüştür. Kürtajın Türkiye’de arttığı yönünde hiçbir veri yoktur; tam tersine 1993’te 100 gebelikten 18’i kürtajla sonuçlanırken, bu oran 2008’de yüzde 10’lara gerilemiştir. 1994 ile 2011 yılları arasında 26 ülke kürtaj ile ilgili engelleri kaldırmaya yönelik adımlar atmışken, Türkiye’de yasaklanması veya kısıtlanması kabul edilemez. Güvenli kürtaj hakkının kullanımını sadece tıbbi zorunluluk ve tecavüz durumlarıyla kısıtlamak, kadınların temel bedensel ve cinsel haklarını marjinalleştirmekte ve hakkın kullanımını mecburiyet koşullarına indirgemektedir.

Ücretsiz, kolay erişilebilen, yüksek standartlardaki doğum kontrol yöntemlerini teşvik etmek yerine kürtajın kısıtlanarak ya da yasaklanarak kadınların sağlık ve yaşama hakkının riske atılmasına karşı çıkıyoruz. Kürtaj bir seçim özgürlüğü olduğu kadar aynı zamanda sosyal bir hak olarak da yaşamsaldır. Çünkü kadınlar için özgür, ücretsiz, ulaşılabilir, güvenli, yasal bir kürtaj hakkı aynı zamanda yaşam hakkıdır. Asıl cinayet kadınları hayatlarını riske atacak tehlikelere zorlamaktır.

GÜVENLİ KÜRTAJ HAKKI, KADINLARIN KENDİ BEDENLERİ ve DOĞURGANLIKLARI ÜZERİNDE KARAR VERME HAKKININ VAZGEÇİLMEZ BİR PARÇASIDIR!

Kişinin kendi bedeni üzerindeki kontrol ve güvenli kürtaja erişimi de içeren cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarının kısıtlanması temel insan haklarının ve kadının insan haklarının açıkça ihlalidir. Türkiye, hem kendi mevzuatı hem de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler uyarınca, cinsel ve üreme sağlığı hakları konusunda yeterli ve kapsamlı hizmetler sunmak ve bu hizmetleri erişilebilir kılmakla yükümlüdür. Türkiye’de çocuk yaşta evlilikler, zorla evlendirmeler, kadın cinayetleri, tecavüzler, kadın cinselliği üzerinde oluşturulan ahlaki baskı mekanizmaları normalleştirilmiştir. Doğum kontrol sorumluluğu temel olarak kadınlara yüklenmiştir. Ancak kadınların ücretsiz doğum kontrol araçlarına kolayca erişemediği, en yaygın doğum kontrol yönteminin geri çekme olduğu, kadın istihdamının düşmeye devam ettiği ve kadın yoksulluğunun hızla arttığı bir ülkede kadınların gebeliğini isteyerek sonlandırma hakkını kısıtlamak veya yasaklamak kadınları tehlikeli koşullarda kürtaja sürükleyecek açık bir ayrımcılıktır.

MİLİTARİST, AYRIMCI SÖYLEM ve UYGULAMALARLA İNSAN HAKLARINA SALDIRILMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ!

Başbakan “Her kürtaj bir Uludere’dir” diyerek, kadınların bedensel haklarını yaşama geçirmeleri ile bombalı bir saldırıyla insanların öldürülmesini eş tutmuştur. Bu ayrıca Kürtlerin ve kadınların insan haklarını tartışmaya açan ayrımcı ve militarist bir açıklamadır; oysa devletin birincil görevi tüm vatandaşlarının insanca yaşamalarını sağlamak, eşitlik, hak ve özgürlüklerini güvence altına almaktır.

Türkiye’nin taraf olmakla övündüğü Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nin 16.1.e maddesine göre “kadınlar çocukların sayısına ve dünyaya getirilme zamanına serbestçe ve makulce karar verme hakkına sahiptir”. Kürtajın yasaklanması yönünde hükümetin bu girişimi kadınların kendi bedenleri üzerinde tasarruf hakkını yok sayan, kadınların birincil varlık sebebini soyun üremesi olarak gören, neo-liberal nüfus politikalarını kadın bedeni üzerinden kurgulayan süregelen kadın düşmanı zihniyetin bir başka ürünüdür.

Böylesi bir karar milyonlarca kadının yaşam hakkının ve kadın, erkek ve çocukların insan onuruna yaraşır bir yaşam sürme haklarının açık bir ihlali anlamına gelir.

Biz imzacı örgütler olarak, kürtajı yasaklamak için başlatılan sürecin ve Başbakan ve Hükümetin kadın bedenini hedef alan siyasetinin DERHAL durdurulmasını talep ediyoruz!

www.kurtajyasaklanamaz.com

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Ne Zaman, Ne Şartlarda Çocuk Sahibi Olacağımıza Biz Kadınlar Karar Veririz – 29 Mayıs 2012“]

Ne Zaman, Ne Şartlarda Çocuk Sahibi Olacağımıza Biz Kadınlar Karar Veririz

Önce “eşit değilsiniz” dendi, sonra “3 çocuk doğurun”, şimdi de “sezaryenle doğuma karşıyım, kürtaj cinayettir,” diyor Başbakan. Hükümetin, Başbakan’ın muhafazakârlık adına kadınları siyasi malzeme olarak hedef almasına izin vermeyeceğiz. Kürtaj hakkı, kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerinde söz sahibi olmasının ayrılmaz bir parçasıdır. Nasıl doğum yapacağı ve kürtaj konusu yalnızca kadını ilgilendirir.

Türkiye’de gebeliğin onuncu haftanın sonuna kadar yetkili kişilerce sonlandırılması 1983 yılından beri suç değildir. 2004 yılında yeniden düzenlenen Türk Ceza Kanunu’nun 99. Maddesiyle de kadınların bu hakkı aynen korunmuştur.Türkiye’nin de taraf olduğu Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, kürtajı yasaklayan ve bir suç olarak gösteren yasalara kesinlikle karşı çıkmaktadır. Nitekim Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, 2006 yılında Şili’nin Dördüncü Periyodik Gözden Geçirilmesi sürecine ilişkin hazırladığı raporda kürtajın Şili yasalarına göre her koşulda cezası olan bir suç olarak tanımlamasına yönelik duyduğu endişeyi dile getirmiş,  bu tip kısıtlayıcı yasaların kadınları güvenli olmayan, yasadışı yollardan kürtaj olmalarına yol açabileceğini, bunun kadınların yaşam ve sağlıkları açısından risk oluşturacağını ve bu tür kürtajların anne ölümlerinin başlıca nedenlerinden biri olduğunu belirtmiştir (CEDAW/C/CHI/CO/4, paragraf 19).

Başbakan ifadeleriyle, kürtajın tartışılmasını sağlayıp yasaklanmasının önünü açmaktadır. Kürtajın yasaklandığı her yerde kadınların sağlıksız koşullarda kürtaja zorlandığı ise vahim bir gerçektir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre;

·        Dünyada her yıl uygulanan 46 milyon kürtajın yarısı güvenli olmayan koşullarda uygulanmaktadır.
·        Bu uygulamalar sonucunda yılda yaklaşık 80.000 kadın yaşamını yitirmektedir.
·     Bu ölümlerin neredeyse tamamı, kürtajın yasaklandığı veya aile planlaması hizmetlerinin yetersiz sunulduğu ülkelerde meydana gelmektedir.

Çin’de yıllardır uygulanan tek çocuk politikasından Türkiye’de kadınların karşı karşıya kaldığı en az 3 çocuk dayatmasına, kadın bedeni daima devletler tarafından nüfus politikalarının aracı olarak kullanılmıştır ve kullanılmaktadır. Kadınların kendi bedenleri üzerinde tasarruf hakkı başta olmak üzere yasayla belirlenmiş haklarını yok sayan böyle bir açıklamayı kınıyoruz. Başbakan’ın açıklaması suç teşkil etmeyen bir fiil üzerinden kadınları ve sağlık görevlilerini katil olmakla itham etmekte ve yasal bir hakkın engellenmesinin de önünü açmaktadır. Kadından sorumlu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nı kadını birey olarak gören ve birey olarak karar verme hakkını elinden almayan, kadınların yasayla belirlenmiş mevcut haklarını koruyan bir açıklama yapmaya çağırıyoruz.

Kadının İnsan Hakları Derneği

[/formlightbox] [formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Ayşe Yılbaş’ın Katiline İndirim Yok! – 23 Mayıs 2012“]

Ayşe Yılbaş’ın Katiline İndirim Yok!

28 Temmuz 2009’da Ayşe’nin katili Hüseyin Özmen iki kez ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılmış, cezasında hiçbir indirime gidilmemişti. Şubat 2012’de Yargıtay’ın kararın ağırlaştırma sebeplerinden birini bozmasıyla dava yeniden başladı. Bozma gerekçesinde katilin tasarlayarak öldürdüğünün ispatlanamamış olması yazıyordu.23 Mayıs’taki duruşmada son sözler söylendi. Ayşe’nin onlarca avukatı önceki süreçte defalarca söylediklerini tekrarladılar: Hüseyin Özmen Ayşe’yi tehdit ediyordu, bunun tanıkları vardı ve ilan ettiği gün ve saatte Ayşe’yi öldürmüştü. Savunma avukatı ise hem haksız tahrik indirimine başvurmak için hem de ani öfkeyle öldürdüğünü ispatlamak için yine Ayşe’yi ve davayı yıllardır takip eden kadınları öne sürerek cinsiyetçi iddialarda bulundu. “Hem heyete hem burada bayanlar var onlara, özür dileyerek soruyorum, “’hayatımda biri var mı?’ sorusuna ‘benim hayatım seni ilgilendirmez’ cevabını alan hangi Türk erkeği tepki vermez?” dediğinde salonda uğultular yükseldi. Tepkiden kasıt öldürmekti. Devamında iyi hal indirimine başvurmayı da ihmal etmedi: “Sanık üzerinde baskı kurulmuştur, müvekkilimin fevri davranışları çok normaldir, ben avukatım ve tablo bu (eliyle salondaki kadınları gösterdi), ve bu nedenle iyi hal indirimi uygulanmalıdır.” Kadınların davayı takip etmesini iyi hal indirimi talebine uyarlayan belki ilk avukattı. Hüseyin Özmen ise hukuki ifadelerin kendi durumuna tercüme olacağını düşünerek “öfke ve şiddetli elem” içinde cinayeti işlediğini söyledi. Son sözü sorulduğunda beklenen üzere “beraatimi talep ediyorum” değil, davanın takipçisi kadınlara “Allah’ın laneti”ni armağan etti.

Açıklanan kararda Yargıtay’ın tasarlama fıkrasından bozulması talebine uyuldu. Fakat mahkeme iyi hal indirimi ve haksız tahrik indirimi uygulamadı. Özmen daha önceki yerel mahkeme kararında hem tasarlama hem de eşe karşı cinayetten iki kez ağırlaştırılmış müebbet aldığından, cezasında bir değişiklik olmadı.

Biz feministler, Ayşe Yılbaş davasını 2008’den bu yana takip ettik. Bu süreç kadın cinayetlerini ve erkek egemen hukukla ilişkisini görünür kıldı. Kadınları öldüren erkeklere haksız tahrik indirimini kolayca uygulayan bu adalet sisteminde, katilin ve tüm süreçteki avukatlarının ısrarlı cinsiyetçi savunmalarına rağmen hiçbir indirim uygulanmaması, erkek egemen hukuk karşısında biz kadınlar için tarihsel olarak önem taşıyordu. Bu son kararda da, cezanın ağırlığında bir değişiklik olmasa da cinayetin tasarlanarak işlenmediği yönündeki karar kadınlar ve erkekler için adaletin farklı işlediğini gösterdi. Fakat cezada hiçbir erkeklik indiriminin uygulanmaması ısrarlı mücadelemizin sonucuydu. Bu dava sürecinde kadın cinayetlerinin politik olduğu tekrar belirginleşti. Kadın cinayeti davalarına kadınların müdahaleleri arttı.  Bu dava sürecinde; hukukun erkek egemen yapısının aşınması ile kadın cinayetlerinin ortadan kalkması arasındaki bağın  dolayısıyla feminist mücadelenin hukuk gibi erkek egemen bir alanda ne kadar gerekli olduğunun  farkına bir kez daha vardık.

İstanbul Feminist Kolektif

[/formlightbox]

2011 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın Kapatılmasına Karşıyız! – 10 Haziran 2011“]

KADINDAN SORUMLU DEVLET BAKANLIĞI’NIN KAPATILMASINA KARŞIYIZ!

Kadının ismi de cismi de rahatsız ediyor!

Kadın örgütleri olarak, defalarca ilettiğimiz randevu taleplerine yanıt bile verilmeyince, bir hafta içinde topladığımız ve 6 Haziran’da Başbakanlığa ilettiğimiz 3.000’i aşkın imzaya rağmen; 8 Haziran günü Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı‘nın yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulduğu ilan edildi. Böylece;

–          Kadın Bakanlığı tarihe karışmış oldu.

–          Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM) ile aile, çocuk, özürlü ve yaşlı hizmetleri ve sosyal yardımlar genel müdürlükleri ile şehit yakınları ve gaziler dairesi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı altında toplandı. Kadın erkek eşitliğini güçlendirmek konusunda politikalar üretmekle görevli tek resmi mekanizma olan KSGM de bakanlık altında etkisiz ve yetkisiz bir birim haline getirildi.

–          “Kadının Statüsu Uzmanlığı” kalkarak KSGM de görev yapacak uzmanların adı Aile ve Sosyal Politikalar uzmanı oldu. Böylece üniversitelerde açılmış ve kadın politikaları konusunda  uzman yetiştiren Kadın Çalışmaları Bölümleri ve Merkezleri de yok sayılmış oldu.

–          Valilikler bünyesindeki kadın çalışmalarını organize eden Kadının Statüsü Birimleri, İl Özel İdarelerine bağlandı.

–          Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) kapatıldı, merkez teşkilatı tasfiye edildi, taşra teşkilatı İl Özel İdarelerine bağlandı.

–          Kadınların bir cins olarak yaşadıkları özgül sorunların yanı sıra, nüfus olarak da yarısını oluşturduğu yaşlılar, engelliler, çocuklar gibi kesimlerin, parasız, nitelikli, erişilebilir, kamusal hizmetlere ulaşım hakkı biraz daha budandı. Sosyal hizmetlerde özelleştirmenin önü daha da açıldı; “sosyal hizmet”in, “sosyal sadaka”ya dönüşüm sürecine yeni bir ivme kazandırıldı.

Bu durum, devletin kadınların en temel insan hakkı olan yaşam hakkını bile koru(ya)madığı, kadınların ve kız çocuklarının yüzde 42’sinin sistematik şiddete maruz bırakıldığı Türkiye’de, zaten ağır aksak işleyen mevcut eşitlik ve sosyal destek mekanizmalarını etkisiz ve sonuç olarak işlemez hale getirecektir.

İktidarı süresince kadınlara karşı şiddetin yüzde 1400 arttığı, gerekli önlemler alınmadığı için erkekler tarafından katledilen yüzlerce kadının vebalini taşıyan AKP hükümeti, bu düzenlemelerle mevcut mekanizmayı kangren ederek erkek şiddetinin daha da artacağı bir toplum, yani saatli bir bomba yarattığının farkında değil mi?

Hükümetin, “ilk imzacı” olmakla övündüğü, henüz 11 Mayıs’ta imzalanan Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Sözleşmesi açıkça diyor ki “Bir ülkede şiddet varsa bu durum, ülkedeki kadın erkek eşitsizliğinin sonucudur ve devlet bu şiddeti önlemekle yükümlüdür”. Devletin bu konudaki yükümlülüğüyle bağdaşmayan bu yeni bakanlık düzenlemesi, Türkiye’nin imzaladığı bütün uluslararası sözleşmelere de açıkça aykırıdır.

 “Kadın yok, aile var” yaklaşımını reddediyoruz!

Başbakan Erdoğan, yeni bakanlığı “Biz muhafazakâr demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli”sözleriyle açıkladı. Biz kadınlar yasalarda, Anayasa’da ve uluslararası sözleşmelerde “yurttaş”lar olarak tanımlanıyoruz ve haklarımız var. Bizler bir ailenin üyesi olsak da, olmasak da, öncelikle birer bireyiz. Eşit siyasal temsil ve katılımdan istihdama dek toplumsal yaşamın her alanında eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddete maruz bırakıldığımız gibi, içine hapsedilmek istendiğimiz ailede de aynı eşitsizlik ve şiddetle yapayalnız bırakılmak isteniyoruz. Kadını aile dışında yok sayan; kadını ve kadının insan haklarını ailenin bekasına kurban eden bu yaklaşımı reddediyoruz!

Teferruat değil, toplumun yarısıyız

Kadın Bakanlığı’nın kapatılması üzerine KSGM’nin geleceğini soranlara Başbakan’ın yanıtı “Teferruat” oldu. Bizler teferruat değil, toplumun yarısıyız. Seçimlere dört gün kala kadınları yok sayan politikaların mimarlarına, birey olarak görmeyi reddettikleri kadınların da, sadece bu seçimlerde değil tüm seçimlerde birer oyu olduğunu bir kez daha hatırlatıyor ve yeni meclisin kadın politikalarında gerçekleşen karşı-reformları ortadan kaldıracak adımları atması için mücadele edeceğimizi ilan ediyoruz.

 “Kadın Erkek Eşitliği” bir devlet politikası olarak kabul edilinceye dek mücadelemizi sürdüreceğiz.

EŞİTLİK MEKANİZMALARI PLATFORMU

 

Anayasa Kadın PlatformuAvrupa Kadın Lobisi Türkiye KoordinasyonuAdana Kadın Danışma Merkezi (AKDAM)Adana Kadın Kuruluşları BirliğiAdıyaman Kahta Kadın DerneğiAkdeniz Kadın Kültür İşletme Kooperatifleri BirliğiAMARGİAntalya Kadın Danışma ve Dayanışma DerneğiAntalya Kadın Danışma ve Dayanışma MerkeziAyvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifiCEDAW Türkiye SekreteryasıCinsel Şiddete Karşı Kadın PlatformuÇanakkale ELDER-Kadın Danışma MerkeziÇEKEV İzmir Çiğli Evka 2 Kadın Kültür DerneğiÇukurova Kadın Platformu – AdanaEŞİTİZ  GrubuEveksenli Çalışan Kadınlar Çalışma GrubuEvkad – AdanaFemin & ArtFilmmor Kadın KooperatifiHaklı Kadın Platformuİris Eşitlik Gözlem GrubuİŞTARİzmir Kadın Dayanışma DerneğiKadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV)KA.DER Genel MerkezKA.DER Adana ŞubesiKA.DER Ankara ŞubesiKA.DER Bursa ŞubesiKA.DER Eskişehir ŞubesiKA.DER Kadıköy ŞubesiKA.DER Samsun ŞubesiKA.DER Mersin Temsilciliği

Kadıköy Kent Konseyi Kadın Meclisi

Kadın Dayanışma Vakfı

Kadın Kültür ve İletişim Vakfı

Kadın Partisi Girişimi

 

Kadının İnsan Hakları DerneğiKadın Yazarlar DerneğiKAMER VakfıKadın Girişimcileri Destekleme DerneğiKAOS GLKapadokya Kadın Dayanışma DerneğiKaradeniz Kadın Dayanışma DerneğiKarataş Kadın Derneği – AdanaKAZETE Bağımsız Kadın GazetesiKadın Emeği ve İstihdamı Girişimi PlatformuKadın Emeği Çalışan Feminist AraştırmacılarKonak Kent Konseyi Kadın MeclisiKozadan İpeğe Ev Eksenli Çalışan Kadınlar KooperatifiMarmara Grubu VakfıMersin Bağımsız Kadın DerneğiMor Çatı Kadın Sığınağı VakfıMuğla Kadın Dayanışma GrubuMuş Kadın Derneği – MUKADDERSelis Kadın Dayanışma Merkezi– DiyarbakırSelis Kadın Dayanışma Merkezi – ErganiSilvan Belediyesi Maya Kadın MerkeziSosyal Demokrasi Vakfı (SODEV)Söke Kadın Sığınmaevi DerneğiŞahmaran Kadın Dayanışma ve Araştırma Merkezi DerneğiTCK Kadın PlatformuTürkiye Homenet Çözüm OrtaklarıTürk Kadınlar BirliğiTürk Kadınlar Birliği Adana ŞubesiVan Kadın Derneği (VAKAD)Van Saray Kadın DerneğiVan Yaka KooperatifiYaşamevi Kadın Derneği-UrfaYaşlılarla Dayanışma Derneği

Yeditepe Kadın Dayanışma Derneği

Uçan Süpürge

[/formlightbox]

2010 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Cinsel Haklar İnsan Haklarıdır! – 9 Kasım 2010“]
2. Uluslararası Eşzamanlı Ortak Mücadele Hep Birlikte Kampanyası Basın Bildirisi
BASIN AÇIKLAMASI                                                                               9/11/2010

2. Eş Zamanlı Uluslararası Cinsel ve Bedensel Haklar Kampanyası

CİNSEL HAKLAR İNSAN HAKLARIDIR

9 Kasim 2010 tarihinde Müslüman çoğunluklu toplumlarda cinsel ve bedensel hakların hayata geçirilmesi ve geliştirilmesi için Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya’da 12 ülkede, 2. Uluslararası “Ortak Mücadele Hep Birlikte” kampanyası gerçekleştirilecektir. Kampanya kapsamında yaklaşık 50 Belediye, Üniversite ve İnsan Hakları Kuruluşu gerçekleştirecekleri eş zamanlı eylemlerle Bilgi Edinme Hakkı, Cinsellik Eğitimi, Cinsel Sağlık, Bedensel Özerklik ve Cinsel Haklar, Cinsel Çoğulculuk ve İslam, Cinsellik ve Şeriat, LGBTT Hakları, çok eşlilikten kadın eşcinsel ve trans bireylerin öldürülmesine kadar birçok cinsel hak ihlallerine karşı mücadeleye kamunun dikkatini çekmeyi hedefliyor.

Bangladeş, Gana, Endonezya, Filistin, İran, Lübnan, Malezya, Pakistan, Sudan, Tunus ve Türkiye’de yüzlerce insan panellerde, atölye çalışmalarında, video ve film gösterimlerinde, sahne performanslarında, fotoğraf sergilerinde ve basın açıklamalarında bir araya gelerek, tüm insanların eşit ve özgür olduğu gerçeğinden hareketle, cinsel ve bedensel hakların evrensel insan hakları olduğunu beyan edecekler.

Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu (CSBR) tarafından gerçekleştirilen“Ortak Mücadele Hep Birlikte” kampanyası, Müslüman çoğunluklu toplumlarda cinsel ve bedensel haklar ihlallerine karşı ortak mücadeleyi vurgulayan önemli bir girişimdir.

Cinsel ve bedensel hakları da kapsayan insan hakları, tüm Müslüman toplumlarda ihlal edilmekte. Yükselen muhafazakârlık, militarizm, artan eşitsizlikler, dinin siyasallaşması ve İslamofobi, cinselliği bir kontrol ve baskı aracı olarak kullanan ataerkil ve kökten dinci ideolojileri güçlendirmekte. Geçtiğimiz yıl içerisinde bunun çeşitli yansımlarını farklı ülkelerde farklı şekillerde defalarca gördük. Örneğin geçen yıl içerisinde, Endonezya’da gerçekleştirilen uluslararası “Bölgesel Asya Lezbiyen, Gey, Biseksüel, İnterseksüel ve Trans Bireyler Uluslararası Konferansı”nın iznin iptal edilmiş, konferans katılımcıları radikal İslamci gruplar tarafından taciz ve tehdit edilmiş; Malezya’da İslam’da kadın haklarını geliştirmek için çalışan kadın grubu üzerinde siyasal baskı oluşturulmuş; Sakineh Ashtiani gibi kadınlar İran’da taşlanarak ölüme mahkum edilmiş ve Türkiye’de yüzlerce kadın ve LGBTT birey “namus” ve “ahlak” adı altında katledilmişti.

Ulusal düzeyde cinsel ve bedensel haklar kapsamında kaydedilen gelişmeler Müslüman toplumlarda her ne kadar farklılık gösterse de; inanıyoruz ki, içinde bulunduğumuz 11 Eylül sonrası sosyal ve politik durumda, cinsel baskı ve kontrol aracı olarak kullanılan ve suistimal edilen din, insan hakları ve özellikle cinsel ve bedensel hak ihlallerinin meşrulaştırılmasına hizmet etmektedir.

“Ortak Mücadele Hep Birlikte” kampanyası, 2009’da bu sosyal ve politik duruma bir cevap ntieliğinde başlatıldı. Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu’nun (CSBR) 2009 yılında organize ettiği 1. Uluslararası eş zamanlı kampanya kapsamında, 11 ülkede 20’nin üzerine sivil toplum kuruluşu cinsel ve bedensel hakların hayata geçirilmesi ve geliştirilmesi için cesur eylem ve etkinlikler gerçekleştirdiler. Büyük bir başarıya imza atan bu kampanya ulusal/uluslararası medya ve kuruluşlarının bu konuya dikkatini çekmeyi başardı ve çeşitli ulusal/uluslararası örgütler tarafından başarılı bir tarihsel kampanya olarak değerlendilirdi. Hem devam eden insan hakları ihlalleri hem de uluslararası kamudan gelen cesaretlendirici olumlu değerlendirme üzerine, CSBR 9 Kasım, 2010 tarhinde  2. “Ortak Mücadele Hep Birlikte” kampanyasınını, yeniden organize ediyor.

Geçen seneden bu yana iki katına çıkan katılımcı örgüt sayısı ile, bu yıl da cinsel ve bedensel haklarımızı talep ederek, hak ve özgürlük ihlalleriyle mücadelemize daha güçlü bir şekilde devam edeceğiz.

CSBR Orta Doğu, Kuzey Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya’da cinsel ve bedensel hakları insan hakları olarak savunan kalkınmacı STK ve öncü akademisyenlerden oluşan küresel bir dayanışma ağıdır.

Ayrıntılı bilgi için Kadının İnsan Hakları Derneği Derneği’yle iletişime geçiniz:[email protected] – Tel: +90 212 251 00 29

Kampanya ayakları hakkında ayrıntılı bilgi için:

Çeşitli sebeplerden dolayı bazı ülklerde kampanyayı yürüten organizasyonlar kamuya açık olmak istememeleri nedeniyle, aşağıdaki liste kampanyaya katılan tüm ülke ve organizasyonları içermemektedir.
BANGLEDEŞ

Manusher Jonno Kuruluşu  [(Manusher Jonno Foundation (MJF)]: [email protected]
Bandhu Sosyal Refah Topluluğu’nun (Bandhu Social Welfare Society)

ENDONEZYA

GAYa NUSANTARA: [email protected]
JAMAK
Pelangi Perempuan Enstitüsü [Institut Pelangi Perempuan (IPP)]:
[email protected]

FİLİSTİN

Şiddete Karşı Kadınlar [Women Against Violence (WAV)]: [email protected]

İRAN

İran’daki kadın aktivistler: [email protected]

MALEZYA

İslam Kızkardeşleri [Sisters in Islam (SIS)]: [email protected]
Kadın Yardım Derneği (Women’s Aid Organisation)
Kadın Eylem Örgütü [All Women’s Action Society (AWAM)] Pembe Üçgen Derneği’nin [Pink Triangle (PT) Foundation]

MISIR

Yeni Kadın Örgütlenmesi (New Women Organization): [email protected]

PAKİSTAN

Aahung: [email protected]
Dünya Nüfus Örgütü (World Population Foundation (WPF)]: [email protected]
[Organization for Participatory Development (OPD)]: [email protected]

TUNUS

Tunus Demokratik Kadınlar Birliği [(Association Tunisienne des Femmes Démocrates (ATFD)]:[email protected]

TÜRKİYE

Kadının İnsan Hakları Derneği Derneği: [email protected]
Ümraniye Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Grupları
Gazi Toplum Merkezi Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Grupları:
[email protected]
Van Kadın Derneği (VAKAD): [email protected]
Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi (DİKASUM):[email protected]
Epidem Kadın Eğitim ve Danışma Merkezi
Selis Kadın Danışmanlık Merkezi
Kardelen Kadın Kooperatifi
Ceren Kadın Kooperatifi
Bağlar Kadın Kooperatifi
Elder – Kadın Dayanışma Merkezi: 
[email protected]
Çanakkale Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Grupları
Belediye Sosyal İşler Birimi
Marmaris Kadınlarla Dayanışma Derneği: 
[email protected]
Mamak Toplum Merkezi Kadının İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Grupları
[email protected]
İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi Kadın Meclisi
İzmir İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Grupları: 
[email protected]
Akdeniz İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Grupları: [email protected]
Hatay İnsan Hakları Eğitim Programı (KİHEP) Grupları: [email protected]

Müslüman Toplumlarda Cinsel ve Bedensel Haklar Koalisyonu (CSBR) uluslararası koordinasyonu Kadının İnsan Hakları Derneği tarafından yürütülmektedir. Daha fazla bilgi için: www.kadinininsanhaklari.org

[/formlightbox]

2009 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Ulusal İnsan Hakları Kurumu Kurulması Konusunda 39 Sivil Toplum Kuruluşunun Ortak Basın Açıklaması – 24 Kasım 2009“]

Hükümete ve Kamuoyuna Açık Çağrı

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 13 Kasım 2009 Cuma günü TBMM Genel Kurulu’nda demokratik açılım projesinin tartışıldığı oturumda yaptığı konuşmada hükümetin insan hakları alanında yakın vadede yapacaklarına ilişkin bir paket program sunmuştur. Bu programa göre;

• Bağımsız bir Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu;

• Bağımsız ve sivil bir Ulusal İnsan Hakları Kurumu

• Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’nin Seçmeli Protokolü’nün onaylanmasını takiben bağımsız bir Ulusal Önleme Mekanizması ve

• Bağımsız Kolluk Şikâyet Mekanizması

kurulacaktır.

Bu paket bir bütün halinde tarafımızca olumlu karşılanmakla birlikte, yürütülen süreç endişe yaratmaktadır. Konuya ilişkin başta Paris İlkeleri olmak üzere uluslararası ölçütler bağımsızlığın ancak gerekli uzmanlık ve sivil toplumun katılımı ile sağlanabileceğini göstermektedir. Hükümetin bu kurumları bağımsız olarak nitelemesi yeterli olmayacağı gibi görünüşte çeşitli örgütlere görüşünün sorulması da bağımsızlığı sağlamaya yeterli olamayacağı gibi ulusal ve uluslararası kamuoyu açısından da bir inandırıcılık taşımayacaktır.

Anılan kurumların yeni bürokratik birimler haline dönüşmemesinin ana koşulu hak ve özgürlükleri ihlal edilmiş/edilen grupları temsil eden örgütlerin sürecin tamamında kurucu unsur olarak var olmasıdır. Kurucu unsurdan anlaşılması gereken, hali hazırda bu örgütler dışlanarak oluşturulmuş taslaklar çerçevesinde ve yalnızca bu çerçeveyle sınırlı olarak yönlendirilmiş sorular etrafında şeklen görüş beyan etmeye çağırmak değil, bizzat bu örgütlerin yapılacak çalışmanın her aşamasında kurucu ve olmazsa olmaz asli unsur olarak kabul edildiği bir sürecinin işletilmesidir. Kuruluş aşaması bu açıdan belki de en önemli dönemi oluşturmaktadır. Şu düşünce kabul edilemez: “Kuruluşu biz yapalım örgütler sonra katılsın.” Bu zihniyetle oluşturulacak kurumların iddia edildiği gibi bağımsız nitelik taşıması mümkün olamayacağı gibi açılım sürecine bir katkı sunması da söz konusu olamayacaktır.

Bilindiği üzere adı geçen kurulları kurmak için Hükümet bir süreden beri taslaklar geliştirmektedir. Yine bilindiği üzere önde gelen hak örgütleri yaptıkları ortak bir açıklamayla şeffaf bir şekilde yürütülmeyen bu çalışmaların geri çekilerek, gerçek bir katılım sürecinin başlatılmasını talep etmiştir. İçişleri Bakanı’nın açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla hükümet tüm açıklık taleplerini hiçe sayarak ve ilgili bütün tarafları dışlayarak, bu paketi çok kısa bir süre içerisinde, oldu bittiye getirip Meclis’e sunmayı planlamaktadır.

Açıklanan görüşler ışığında aşağıda imzaları bulunan sivil toplum örgütleri olarak Hükümeti bizleri insan hakları paketinin oluşturulmasında kurucu heyet olarak tanımaya, şu ana kadar kamu idaresi tarafından oluşturulan tüm taslakları TBMM’ye sunmadan paylaşmaya,  tartışmaya açmaya, tüm hazırlık süreçlerinde ilgili hak örgütlerinin katılımını sağlamaya davet ediyoruz. İşbu davetimize Hükümet tarafından sürecin geldiği aşamaya ve sahip olduğu öneme uygun bir biçimde ve ivedilikle karşılık verilmemesi gerek “açılım süreçleri”nin demokratikliği, gerekse kurulacak tüm kurumların meşruiyetine dair kuşku ve kanaatlerimizi güçlendirecektir. Davetimizin karşılıksız bırakıldığı koşullarda gerçekten etkin, bağımsız ve meşru alternatif yapıların oluşturulması için ulusal ve uluslararası düzeyde her türlü girişimde bulunmanın en doğal hakkımız olduğunu kamuoyuna ve Hükümete hatırlatmak isteriz.

DESTEK VEREN KURULUŞLAR

Alevi Enstitüsü
Alevi Kültür Dernekleri (AKD)
Amargi Kadın Kooperatifi
Başkent Kadın Platformu
Çok Dilli Ve Çok Kültürlü Midyatı Güzelleştirme Koruma ve Tarihini Araştırma Derneği
Çocuk Haklarını Tanıtma, Yaygınlaştırma, Uygulama ve Uygulamaları İzleme Derneği
Çocuk İstismarını ve İhmalini Önleme Derneği
Dünya Hebsunnes ile Güzel Evrensel Yaşam Derneği
Eğitim-Sen
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV)
İnsan Hakları Derneği
İskenderun Mardinliler Derneği
İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı
Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği (KA-DER)
KA-DER Ankara Şube
Kadının İnsan Hakları Derneği
Kafkas Dernekleri Federasyonu
Kaos GL
Kürt Demokrasi Kültür ve Dayanışma Derneği
Lambdaistanbul LGBTT Dayanışma Derneği
Mezopotamya Kültür ve Dayanışma Derneği
Midyat Süryani Kültür Derneği
Midyat Engelliler  Derneği
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Mülkiyeliler Birliği
Özgürlüğünden Yoksun Gençlerle Dayanışma Derneği (Öz-Ge Der)
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği
Roman Dernekleri Federasyonu
ROMANKARA
Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği
Sami (Mıhellemi) Dinler Diller Ve Medeniyet Arası Diyalog Derneği
Sosyal Demokrasi Vakfı
Tarih Vakfı
Türkiye Barış Meclisi
Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Türkiye Sakatlar Derneği
Uçan Süpürge
Uluslararası Tehdit Altında Bulunan Halkları Koruma Örgütü
Yeşilköy Ermeni İlköğretim Okulu Vakfı

[/formlightbox]

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Ayşe Yılbaş Davası Basın Açıklaması – 22 Temmuz 2009“] İstanbul Feminist Kolektif Basın Açıklaması / 22 Temmuz 2009-Sultanahmet

Ayşe bir buçuk yıl önce, boşanmak istediği eşi tarafından 12 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Ayşe’nin katili, Ayşe’ye, “seni bir Cuma günü saat 12.00’de öldüreceğim” demişti. Ayşe bu ve buna benzer tehditler karşısında iki kez 4320 sayılı kanun gereği Aile Mahkemesi’ne başvurmuş, yedi kez de savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Ne yazık ki bunların çok azına cevap alabilmişti. Bu örnekler de gösteriyor ki, Ayşe’yi öldüren sadece eşi değildi. Dava boyunca dile getirdiğimiz gibi, kocalara, eski kocalara, babalara, ağabeylere bu gücü veren erkek egemen sistemdir, patriyarkadır. Bu sistem erkeklerin bizi “namusu”, “onuru”, “gururu” olarak görmeleri için elinden geleni yapıyor. Bizim erkeklere sadece bağımlı olmamızı değil, aynı zamanda erkeklere ait bir “şey” gibi görünmemizi sağlıyor.

Ayşe öldürüleli bir buçuk yıl oluyor. Biz, kadın örgütleri olarak, kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik suçlarda “bahane”leri kabul etmediğimizi ve bu davalarda taraf olduğumuzu bir buçuk yıldır söylüyoruz. Bugün, sadece Ayşe’nin karar duruşmasının değil, eski kocası tarafından öldürülen Sevim Zarif’in ölümünün de ikinci yıldönümü.

Bu sistem, bizi şiddetin her çeşidine maruz kalırken, şiddeti uygulayan erkekleri kayırıyor; erkekler ya hiç ceza almadan serbest kalıyor ya da aldıkları hafif cezaları çektikten sonra, kadınların hayatını tehdit etmeye devam ediyorlar. Bizim için ise, tecavüzden dayağa kadar her türlü şiddet ve öldürülme korkusu devam ediyor. Hayatımızı adeta karartan erkekler için ise “cinnet”, “sapıklık”, “delilik”, “namus”, hayatlarımızın değersizleştirilmesi ve öldürülmemizin bahaneleri oluyor.

Kadına yönelik erkek şiddeti, yasaları yapanlar da, uygulayanlar da bu erkek sistemin mantığı içinde hareket ettiği sürece sona ermeyecek. Bir emniyet müdürü, “Kızlarına sahip çıksalarmış,”, bir başbakan da, “Çocuğumuz öyle nereye giderse gitsin olmaz. Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya…” diye açıklamalar yapabiliyorsa tüm kadınlar tehlike altındayız. Erkek egemen sistem ve bu sistemin “gözü pek neferleri”, bu sözlerle, biz kadınların ölüsünden bile hesap soruyor. Yasa yapıcılar ve uygulayıcılar, hâlâ ölen kadının ölmeyi nasıl hak ettiğini bize anlatmak yerine, sesimize ve önerilerimize kulak versinler. Artık bahaneler duymak ve öldürülmek istemiyoruz. Kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik suçlarda haksız tahrik indiriminin uygulanmasını kabul etmiyoruz. Katillerin ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarını, yakalandıklarında da caydırıcı olmayan cezalara çarptırılmalarını istemiyoruz. “Sevişmek istemedi, öldürdüm”, “boşanmak istedi, öldürdüm”, “kaçalım dedim kabul etmedi, öldürdüm” ve Ayşe’nin katilinin de bahanesi olan “çocuğumu göstermediği için öldürdüm” gibi sayfalarca örnek verebileceğimiz açıklamaların haksiz tahrik indiriminden faydalanmalarını kabul edemiyoruz.

Bu yüzden, Ayşe’nin, Sevim’in, Münevver’in ve erkekler tarafından öldürülen binlerce kadının ölümü birer politik cinayettir. Bizler, ne Ayşe’yi, ne Sevim’i, ne de erkeklerin işledikleri cinayetlerde öldürülen hiçbir kadını unutmadık, unutmayacağız. Biz, buna izin veren sistemin maskesini düşürmeye devam edeceğimizi söylemek için bugün buradayız.

Yaşasın Kadın Dayanışması
Yaşasın Feminist Mücadelemiz

[/formlightbox]

2008 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Ayşe Yılbaş Davasında ‘Bahane’ İstemiyoruz! – 13 Mayıs 2008“]

Kadın örgütlerinin basın açıklaması / 13.05.2008-İstanbul Adliyesi (Sultanahmet)

“Bahane” istemiyoruz!

Ayşe Yılbaş 24 yaşındaydı. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde öğrenciydi. Hastanede nöroloji servisinde çalışırken, boşanmak istediği eşi Astsubay Kıdemli Çavuş Hüseyin Güneş Özmen tarafından 22 Şubat 2008 tarihinde saatler 12.00’yi gösterirken 12 kurşunla öldürüldü.

Gün geçmiyor ki, kocası, babası, erkek kardeşi, abisi, sevgilisi, ayrıldığı eşi, amcası, dayısı tarafından katledilen bir kadının haberi bir kareye sığdırılan fotoğraf, birkaç satıra sığdırılan hayat hikayesi ile gazete sayfalarına yansımasın. Hayatlarımızı alan erkek şiddetini adı hep “cinnet”, “sapıklık”, “delilik”, “hastalık”, “onur”, “gurur”, “namus” oluyor. Canımıza kastedenlerin hep bir “bahanesi” oluyor ama biz kadınların hayatlarının bir “değeri” olmuyor!

Kağıt üzerinde değiştirilen yasalara rağmen, biz kadınları öldüren, tecavüz eden, taciz eden, döven, işkence eden erkekler kimi zaman hiç ceza almadan, çoğu zaman da çok kısa süre içinde serbest bırakılıyorlar. Tekrar hayatlarımızı tehdit etmeye, canımıza kastetmeye, taciz etmeye, tecavüz etmeye, dövmeye, öldürmeye kaldıkları yerden devam ediyorlar.

Ayşe’nin katilinin de “bahaneleri” olacak. 12 kurşunla katledilen Ayşe’nin söyleyebileceği bir şey artık maalesef ki yok. Annelerin “sevilip” kadınların dövüldüğü, öldürüldüğü, taciz, tecavüz edildiği, hayatlarımızın cehenneme çevrildiği bu erkek sistemde, katil koca Ayşe’yi 21 aylık bebeğinden ayırdı. Ayşe gibi kocası, babası, abisi tarafından katledilen Sevim, Suna, Yasemin, Güldünya, Gülşen…  de artık konuşamıyor, itiraz edemiyor, sevinemiyor, üzülemiyor, gülüp ağlayamıyor. Hiçbir şey onların tekrar aramızda olmasını sağlamayacak biliyoruz. Ancak yarın başka bir kadının daha öldürülmesini engellemek mümkün bunu da biliyoruz. Ama kadınları katleden erkekler gerektiği gibi cezalandırılmadıkça, kadınların şiddetsiz bir hayata başlayabilmelerinin olanakları sağlanmadıkça, sorumlular sorumsuzca hareket etmeye devam ettikçe, erkek egemenliği son bulmadıkça maalesef ki Ayşe son olmayacak!

Bizler kadın cinayetlerinde ve kadınlara yönelik suçlarda “bahane” kabul etmiyoruz! Erkekçe “mazeretlere” “haksız tahrik” indirimini uygulanmasını kabul etmiyoruz!
Kadınlar olarak şiddetsiz bir hayat için verdiğimiz çabaların, hayatlarımızın, geleceğimizin, bedenimizin, özgürlüğümüzün önüne konan bu duvarları reddediyoruz!
Bizler kadın örgütleri olarak kadınlara yönelik suçlarda ve cinayetlerde, adalet istediğimiz için TARAF olduğumuzu bir kez daha tekrar ediyoruz.

AKDAM Adana Kadın Danışma Merkezi ve Sığınmaevi Derneği
Akıllara Zarar
Amargi Kadın Kooperatifi
Antalya Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi
Avrupa Kadın Lobisi Türkiye Koordinasyonu
Bağlar Kadın Kooperatifi Diyarbakır
Balıkesir Kadın Kültür Evi
Bartın Kadınlar Dayanışma Derneği
Başkent Kadın Platformu
CEKEV İzmir Çiğli Evka-2 Kadın Kültür Evi
EVKAD Adana Ev Hanımları Dayanışma ve Kalkındırma Derneği
Feminist Kadın Çevresi
Feminist Kadınlar
Filmmor Kadın Kooperatifi
Fitne Fücur Kolektifi
Gökkuşağı Kadın Derneği
Güldünya Bitlis Kadın Derneği
İRİS Eşitlik ve Gözlem Grubu
İzmir Kadın Dayanışma Dernegi
KADAV Kadınlarla Dayanışma Vakfı
KA-DER Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği
KADER Ankara
KAHDEM Kadınlara Hukuki Destek Merkezi Derneği
KAMER DER Diyarbakır
KAMER Vakfı Diyarbakır
Kardelen Kadın Evi Diyarbakır Belediyesi
KAYA Kadın Yurttaş Ağı
KAZETE Bağımsız Kadın Gazetesi
KİH Kadının İnsan Hakları Derneği
Kozadan İpeğe Ev Eksenli Çalışan Kadınlar Kooperatifi
Mavi Kalem Derneği
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı
Mor İnisiyatif Kadın Kooperatifi Girişimi
Muğla Kadın Dayanışma Grubu
Nevşehir Kadın Derneği
Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Dernegi
Selis Kadın Danışmanlık Merkezi
Sosyalist Feminist Kolektif
ŞAHMARAN Kadın Da(ya)nışma ve Araştırma Merkezi Derneği
Van Kadın Derneği

[/formlightbox]

2004 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”TCK Tasarısı Kadının İnsan Hakları İhlallerini Meşrulaştırmaya ve Vatandaşların Hak ve Özgürlüklerini Kısıtlamaya Devam Ediyor! – 4 Mayıs 2004“]

TCK TASARISI ALT KOMİSYONU’NDA SON RAUNT

TASARI KADININ İNSAN HAKLARI İHLALLERİNİ MEŞRULAŞTIRMAYA VE VATANDAŞLARIN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ KISITLAMAYA DEVAM EDİYOR!

Bu hafta TCK Alt Komisyonu TCK Tasarısı üzerine çalışmalarını tamamlıyor. Ne yazık ki Tasarı şimdiki haliyle kadınların insan hakları ihlallerini meşrulaştırmaya ve vatandaşların hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya devam ediyor.

Medyaya TCK Tasarısı’nda yapılması gereken bütün değişiklikler Alt Komisyon’da kabul edilmiş gibi bir imaj yansıtılıp kamuoyunun gözleri boyanmaya çalışılıyor. Gerçekte ise Tasarı’da Namus Cinayetleri, Bekaret Testleri, Müstehcenlik ve Hayasızca Hareketler gibi çok önemli maddelerde, kadının insan hakları ihlallerine yol açacak ve vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini kıstlayacak çağ dışı düzenlemeler olduğu gibi duruyor.

Türkiye’nin çağdaş, eşitlikçi ve demokratik bir hukuk devleti olması, Türk Ceza Kanunu’nun Anayasal bir ilke olan eşitlik ilkesine ters düşmemesi ve AB 7. Uyum Paketi çerçevesinde gerekli reformların yapılması için Alt Komisyon’da TCK Tasarısı’nda aşağıdaki değişikliklerin mutlaka yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde Alt Komisyon TCK reformu için gerekli düzenlemeleri yapmaktan geri kalacak ve kadınlara, kamuoyuna ve medyaya “vatandaşların hak ve özgürlüklerini eşit ve tam olarak koruyacak bir TCK hazırladıklarına” dair verdikleri sözü tutmamış olacaktır.

Bu hafta Komisyon’da tekrar görüşülmesi beklenen ve mutlak surette değişiklik yapılması gereken düzenlemeler şöyle:

NAMUS CİNAYETLERİ: Yetkilileri, gerekli yasal düzenlemeleri yapmaya ikna etmek için daha kaç kadın önceden tasarlanmış vahşi cinayetlere kurban gidecek?

Komisyon, kadın örgütlerinin taleplerini ve kamuoyunun baskısını ısrarla görmezden gelerek Tasarı’da namus cinayetlerini engelleyecek yaptırımları kabul etmiyor. Namus cinayetlerinin yasa eliyle meşrulaşırılmasını engellemek için “Nitelikli İnsan Öldürme” maddesinde sayılan ağırlaştırıcı haller arasına “namus saikiyle” ifadesinin eklenmesi ve “Haksız Tahrik” maddesinin gerekçesinde “namus cinayeti failleri haksız fiil hükmünden yararlanamaz” şeklinde bir ifadeye açıkça yer verilmesi gerekiyor.

BEKARET TESTLERİ: Kadınların bedensel bütünlüğünü hiçe sayan, genç kızları intihara sürekleyen bu çağdışı uygulama daha ne kadar sürecek?

TCK Tasarısı bekaret kontrollerini engelleyecek düzenlemeleri getirmiyor. Tecavüze uğramış bir kadının bakire olması veya olmaması işlenen şuçun niteliğini değiştirmediği için, sadece kadınların ve genç kızların üzerinde baskı oluşturmak için kullanılan “bekaret kontrolü” ifadesi Tasarı’dan çıkartılmalıdır. Tasarı’da sadece hakim veya acil durumlarda savcının kararıyla ve delil toplama amacıyla “genital veya jinekolojik muayne” yapılabileceği ve bunlar dışında kadınlara veya kız çocuklarına bekaret kontrolü yapan herkesin cezalandırılacağının açıkça belirtilmesi gerekiyor.

HAYASIZCA HAREKETLER: TCK vatandaşların en temel hak ve özgürlüklerini kısıtlamak için kullanılabilecek hukuki dayanağı olmayan düzenlemelere yer vermeye devam edecek mi?

TCK Tasarısı, “Her ne suretle olursa olsun alenen hayasızca veya edep duygularını incitecek eylemlerde bulunanlar” için altı aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörüyor. Hayasızca Hareketlerin hangi ölçütlerle belirlendiğini ve hangi eylemleri kapsadığını belirtmeyen madde kısa kollu giyen kadını veya sokakta el ele dolaşan genç bir çifti bile hapse attırmanın önünü açıyor. Bu maddenin sadece teşhircilere ceza öngörecek şekilde düzenlenmesi gerekiyor.

MÜSTEHCENLİK: Türkiye’de ifade özgürlüğü kısıtlanmaya daha ne kadar devam edecek?

TCK Tasarısı’nın Müstehcenlik maddesi, bilimsel araştırmalar, sanat eserleri ve basın haberleri de dahil her türlü yayına “Şiddet kullanılarak, hayvanlarla, ölmüş insan bedeni üzerinde veya doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlara ilişkin yazı, ses veya görüntü içermeleri” halinde 3 ila 10 yıllık hapis cezaları öngörüyor. Maddede yayının niteliği konusuna bir ayrım yapılmadığından, bir tecavüz haberi, ensest üzerine bilimsel bir makale ya da eşcinsellik temalı bir şiir, “müstehcen” bulunabilecek. Madde bu haliyle, Avrupa Birliği mevzuatı ile uyum sürecinde “yedinci uyum paketi” olarak adlandırılan ve 25192 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 30.07.2003 tarihli ve 4963 sayılı kanunla da çelişiyor. Müstehcenlik maddesinden ifade özgürlüğünü kısıtlayan ibarelerini çıkartılması ve sadece çocuk pornografisini cezalandıracak biçimde düzenlenmesi gerekiyor.

TCK Kadın Platformu adına

Kadının İnsan Hakları Derneği

[/formlightbox]

2003 yılı:

[formlightbox title=”” style=”width:600px;” text=”Kadın Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu – 23 Mayıs 2003″]

BASIN BİLDİRİSİ

 

23.05.2003 

Kadın Bakış Açısından Türk Ceza Kanunu

 

Geçtiğimiz hafta, Yargıtay 5. Dairesi, İzmir’de reşit olmayan bir kızı kaçırıp tecavüz eden sanığın cezasının “kızlık zarının bozulup bozulmamasına” göre düzenlenmesi gerektiğini açıkladı. Tüylerimizi diken diken eden bu açıklama, Türkiye’de yasaların cinsel suç vakalarında kadınların bedensel ve cinsel bütünlüklerini değil, ilkel gelenekleri korumakta olduğunu açıkça gözler önüne seriyor.

TCK Kadın Çalışma Grubu olarak, cinsel suçların, namus cinayetlerinin, zorla evlendirmelerin ve bekaret kontrollerinin temel mağdurlarının kadınlar olduğu gerçeğinden yola çıkarak, yürürlükteki Türk Ceza Kanunu’nu, gündemdeki Tasarıları ve Avrupa ülkelerinin ceza kanunlarını inceledi. Türk Ceza Kanunu reformunda cinsiyetçiliğin önüne geçilmesi için yapılması gereken değişiklikleri ve taleplerimizi “Kadın Bakış Açısından TCK” başlığı altında bir araya getirdik.

Öğrenmiş bulunuyoruz ki, AKP hükümeti, TCK Tasarısı’nda bir önceki hükümet tarafından yapılan bazı olumlu değişiklikleri tasarıdan çıkartmıştır. Bunu protesto ediyor ve gündemdeki tasarıda cinsel hak ve özgürlüklerin korunması ve kadına karşı ayrımcılığın engellenmesi için yapılması gereken değişiklikleri tartışmak, taleplerimizi sizlerle paylaşmak için 23 Mayıs Cuma günü düzenleyeceğimiz Basın Toplantısı’nda sizi aramızda görmeyi umuyoruz.

Toplantıda dağıtılacak kitapçıkta da görüleceği gibi, Türk Ceza Kanunu ve Tasarı, kadınları BIREY olarak algılamamakta ve kadın bedeni üzerinde topluma ve aileye tasarruf yetkisi vermektedir. Tasarı, yürürlükteki TCK’nun bir adım ilerisine gidememekte ve Türkiye’nin altına imza koyduğu uluslararası sözleşmeleri ihlal etmektedir. Tasarı bu haliyle yasalaşırsa, milyonlarca kadının maruz kaldığı insan hakları ihlallerini yasa eliyle teşvik edecektir.

  •  Cinsel suçlar “Topluma Karşı” değil, “Kişilere Karşı” işlenen suçlardır! Kadınların bedenleri topluma değil, kendilerine aittir!
  •  Tecavüz, taciz, cinsel istismar gibi suçlar sadece ve sadece kişilerin “cinsel bütünlüğüne” karşı işlenen suçlardır! Tasarıda yer alan “Edep töreleri” kavramının evrensel hukukta yeri yoktur!
  •  Evlilik tecavüzü meşru kılmaz! Evlilik içi tecavüz TCK’da açıkça suç olarak düzenlenmelidir! Tecavüz kapsamı genişletilmeli ve tecavüz suçunun takibi şikayete bağlı olmamalıdır!
  •  Kadınları tecavüzcüleri ve kendilerini kaçıranlarla evlenmek zorunda bırakmak tecavüzcüyü korumak ve ömür boyu tecavüzü meşrulaştırmaktdır!
  •  Namus cinayetlerinin önüne geçilmesi için, namus cinayetleri de tıpkı kan gütme saikiyle işlenen cinayetler gibi ağırlaştırıcı sebep sayılmalıdır!
  •  Tasarıda “Ayrımcılık” maddesi tüm alanlarda ayrımcılığı önlemeye yönelik düzenlenmeli ve kişilere “cinsel yönelim” sebebiyle ayrımcılık uygulanması açıkça suç olarak düzenlenmelidir!
  •  Göz altında cinsel taciz ve tecavüzün önüne geçmek için tüm yasal tedbirler alınmalıdır!
  •  “İş Yerinde Cinsel Taciz” açıkça suç olarak tanımlanmalıdır
  •  Çocuklara karşı işlenen cinsel suçlarda “rıza” aranamaz!
  •  Türk Ceza Kanunu “evli-bekar”, “bakire-bakire olmayan” kadın ayrımından tamamen arındırılmalıdır!
  •  Bekaret kontrolleri suç olarak düzenlenmelidir!

TCK KADIN ÇALIŞMA GRUBU:

İzmir Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi

İzmir Barosu Kadın Komisyonu

İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi

Diyarbakır Barosu Kadın Komisyonu

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı

Kadının İnsan Hakları Derneği

Cumhuriyet Kadınları Derneği

İstanbul Valiliği İnsan Hakları Masası

İstanbul Valiliği Kadının Statüsü Birimi

 

 

DESTEK VEREN KURULUŞLAR:

ÇANAKKALE KADININ EL EMEĞİNİ DEĞERLENDİRME DERNEĞİ – KADIN DANIŞMA MERKEZİ

GAZİ MAHALLESİ KADININ İNSAN HAKLARI GRUBU

EDİRNE KADININ İNSAN HAKLARI VE EL ÜRÜNLERİ GİRİŞİMİ

FİLMMOR: KADINLARIN SİNEMA ATÖLYESİ

İRİS EŞİTLİK GÖZLEM GRUBU

KADINLARLA DAYANIŞMA VAKFI (KADAV)

KADIN ADAYLARI DESTEKLEME VE EĞİTME DERNEĞİ (KA-DER)

KİBELE KADIN KOOPERATİFİ

KATAGİ

OKMEYDANI ATÖLYE MORKAĞIT

SİNCAN TOPLUM MERKEZİNİ KORUMA VE GELİŞTİRME DERNEĞİ

[/formlightbox]